KADİR GECESİ
İnnâ enzelnâhu fî leyleti-l kadr(i) (Kadr suresi 1. ayet)
“Biz kadir gecesi indiririz.”
Vemâ edrâke mâ leyletu-l kadr(i) (Kadr suresi 2. ayet)
Kadir gecesi nedir? Onu idrak ettin mi?
Allahü Teâlâ’nın ayette “Edrâke” dediği “İdrak ettin mi?” sorusudur (aslında buna soru demek de çok doğru değil. Burada sorudan çok o hali anlatmak var). Bir konuyu idrak etmek için önceden öğrenmek lazımdır, önceden bilmek lazımdır. Allahü Teâlâ “Bunu hatırladın mı? İdrak ettin mi?” diyerek sesleniyor.
Leyletu-l kadri hayrun min elfi şehr(in). (Kadr suresi 3. ayet)
Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
Tenezzelu-lmelâ-iketu ve-rrûhu fîhâ bi-izni rabbihim min kulli emr(in). (Kadr suresi 4. ayet)
Rabbinizin izni ile melekler ve Ruh inerler.
Selâmun hiye hattâ matla’i-l fecr(i). (Kadr suresi 5. ayet)
O selamet fecre kadardır.
Bugüne kadar Kadir gecesi ile anladığımız daha doğrusu geleneksel olarak bize anlatılan Kadir gecesinde melekler ve Ruh yeryüzüne inerler. Anlayışa göre o melekler ve Ruh sadece kâinatta nokta kadar yer tutan bizim dünyamıza iniyorlar. Fecre kadar da o ferahlık sürüyor. Aslına bakarsanız da o fecr doğana kadar dünyanın her yerinde, her saatte ayrı ayrı sabahlar oluyor. O zaman hangi fecr, nereye kadar ferahlık sürdürecek? Yine de verilen mealler zahir manada da olsa doğrudur.
Yaratılışı anladığımızda görüyoruz ki insanlar meleklerden üstündür. Niye o zaman yeryüzüne melekler iniyor? Buraları düşünmemiz ve idrak etmemiz lazımdır! Kur’ân-ı Kerim’de Allahü Teâlâ diyor ya; “ayetlerin üzerinde ne kadar az düşünüyorsunuz. Akletmez misiniz, düşünmez misiniz ve bilmez misiniz? Bunların hepsinin ayrı ayrı hikmetleri vardır”.
Bu bakış açısında Kadir gecesine bir kez daha bakmak gerekiyor. Gerek sitemizde gerekse kitaplarımızda daha önce de Kadir gecesi ile ilgili bilgiler yazıp sırları ortaya koymuştuk. Bir kez daha ledün bakışı ile, ledünni mana ile ele alalım. Allahü Teâlâ’nın kelamları hiç bir zaman tek bir manaya gelemez. “O her an Şen’dedir” ayeti gereği Kelam da her an farklı bir boyutta yansımakta ve Allahü Teâlâ’nın ayetlerinin derinliği de değişmekte, yeni bir hal almaktadır. Bu sefer de daha önce verdiğimiz manalara ve yaptığımız açıklamalara ek yeni manalar vereceğiz. Bu bir öncekileri yıkmak değil aksine üstüne inşa etmektir.
Her an Levh-i Mahfûza yansıyan yeni ilimler ve bilimler vardır ki işte bunlar ayetler topluluğudur. Bu manalar oradan geliyor, insana yansıyor. Dolayısıyla bir anlattığınız diğer bir anlattığınızı tutmuyor. Çünkü sürekli yeni gelen bilgileri anlatıyoruz. “Özde bilgi ise insanlığın aydınlığa çıkmasıdır”.
Ruh Allahü Teâlâ’ya aittir. Allahü Teâlâ’nın hayat kaynağıdır ve sonsuzdur. Ruh bir bütündür, parçalanmaz, bölünmez. Bütün insanlar da o Ruha bağlıdır. Amâ’da Merkez İnsan aynı zamanda Ruhu temsil eder. Meleklerle birlikte Kâinatın halifesi veya Amâ’nın hükmü inmezse olmaz. Eğer Allahü Teâlâ “kâinatta halife yaratacağım” dediğinde orada insanı kastetmiyorsa ve o gecede insanın rolü yoksa Kadir gecesi, Kadir gecesi olmaz. Ayetlerin gerçek manalarının temelinde bunlar vardır.
Demek ki o gün Merkez İnsan’ı kâinatta temsil eden İnsân-ı Kebîr meleklerle beraber iniyor yani meleklere refakatçilik yapıyor. Orada Merkez İnsan’ın kâinattaki yansıması olan İnsân-ı Kebîr de Ruhu orada temsil ediyor.
“İnsan kâinattır”. Kur’ân-ı Kerim’de yeryüzü “arz” olarak geçer. “Ard” ise kâinattır. Melekler ve İnsân-ı Kebîr, “ard”a yani kainata, yani “insana” inerler. Allahü Teâlâ’ya ermesi gerçekleşene kadar ise o insan selamettedir. Bir insan Allah’tan (c.c) ilim isteyince, Allahü Teâlâ’ya doğru yönelince, onun tekrar Elest Günü’ndeki gibi Allahını, Rabbini veya yaratıcısını tanıması hali olana kadar melekler ve İnsân-ı Kebîr’in etkisi, o insan erene kadar onu bir an dahi yalnız bırakmaz.
O zaman o insan Kadir yani güçlü kuvvetli, Rabbinin kâinattaki görevlerini yerine getirecek dereceye ulaşmış hale gelir. Kadirin bir manası da budur. Allahü Teâlâ’nın “Kadir” isminin altında o insanın gelişip güçlenip ve İnsân-ı Kebîr olmasa da ona yakın bir noktaya gelmesi ve ermesi vardır. Bu aynı zamanda da onda fecr’in açılmasıdır. Fecr, bir manada aydınlık demektir. İnsanın karanlık dünyasında ışığın, fecr’in doğmasıdır. İnsana manevi, ilahi güneşlerin doğması demektir. Size o gücün yaşattığı Kadir gecesinin neticesi ise; “fecr”, aydınlıktır, ışıktır.
Huve-lleżî yusallî‘aleykum vemelâ-iketuhu liyuhricekum mine-zzulumâti ilâ-nnûr(i) vekâne bilmu’minîne rahîmâ(n) (Ahzab suresi 43)
“Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen O'dur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir.”
Huve-lleżî yunezzilu‘alâ‘abdihi âyâtin beyyinâtin liyuhricekum mine-zzulumâti ilâ-nnûr(i)(c) ve-inna(A)llâhe bikum leraûfun rahîm(un) (Hadid suresi 9)
“Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.”
Yukarıdaki ayetler bunun teyididir.
“Biz sizi karanlıktan aydınlığa çıkarmak için, Biz sizi leyletül kadr’den fecr’e çıkarmak için Peygamberlerimizi ve ayetlerimizi gönderdik” diyor, Allahü Teâlâ.
Biz ayetleri ilkin Rabbimizin huzurunda aldık. Haliyle insanın beden âlemindeki leyletül kadri yani Kadir gecesi yani karanlıktan kudrete, fecre açılan gecesi de vardır. Bizim dünyamızda senede bir kere zahiren oluşan bir olayın yani o gecenin hakikat yoluna ilim ile girdiğimizde insanda Kadir gecesi başlamıştır. Fecr’e kadar, yani karanlıktan aydınlığa çıkarana kadar onu yalnız bırakmaz. Onun etrafındaki melekler ise o fecr durumunda ona secde etmek için vardır. Rabbimiz bizleri meleklere arz ettiğinde, melekler bizlere secde etmek için oradaydılar. Meleklerin beraber inme sebebi budur.
İnsân-ı Kebîr Ruhu temsil eder dedik. Biz Ruhumuzun içerisinde varlık olarak dolaşmayı bilirsek bütün kalpleri biliriz. Yeryüzündekileri değil kâinattaki bütün kalpleri biliriz. Haliyle bağlı olduğumuz Ruhun tamamından haberimiz olsa, işte her an Levh-i Mahfûza yansıyan ilimlerden aynı an da Ruh vasıtasıyla haberdar oluruz. İşte kadir gecesinin bir manada Ledünni tefsiri de budur inşallah. Kur’ân-ı Kerim öyle basit bir şey değildir! İnsan adayını insan yapan, insanı İnsân-ı kâmil yapan, İnsân-ı kâmil’i İnsân-ı Kebîr yapan, İnsân-ı Kebîr’i de fenafillâh, fena fil Rab, fena fil Rahman ve fena fil Rahim yapandır.
Rahman süresi 29. Ayet-i kerimesi “O her an Şen’dedir” diyorsa; O her an yaratma halindedir, her an Kadir gecesi yani her an karanlıktan aydınlığa çıkma halindedir.
Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.v) “Kadir gecesini ramazanın son 10 gününde arayın” dediğinin iddia edilmesi, “Receb Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır” dediğinin rivayet edilmesi, içeriklerindeki tutarsızlık ve mantıksızlıktan dolayı bellidir ki uydurmadır.
Allahü Teâlâ zamandan ve mekândan münezzehtir. Bunu ayetin kendisi söylüyor. Bunu bilen bir peygamber hiç “Receb Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır” der mi? Hicri takvim ile miladi takvimin ayrı ayrı olması Kadir gecesini yıllar içerisinde hemen hemen her güne getirmektedir zaten. Dolayısıyla son 10 günde arayınız sözü de uydurmadır.
Kadir gecesi ehli tasavvuf bir kimsenin yaşayacağı bir haldir. Kadir gecesi insanın İnsân-ı kâmil olduğu ana denir. Çünkü o kendi varlık karanlığından aydınlığa çıkmıştır. O varlığında tekrar asıl ruha bağlı olduğunun farkına varmıştır. Ruhun hali ve ilmi ona inmiştir. Kişi varlığında Ruhu anlamıştır. Melekler denen İnsân-ı kâmilin kâinatta yansıyan o nurani halleri de ona şahit olmuştur. Yani beraber inerler. Hani ayette diyor ya “melekler ve ruh beraber inerler”. İnsan o an fecri yaşıyor, aydınlığı yaşıyor.
Leyl; Arapça da gece anlamına geldiği gibi karanlık anlamına da gelir. İnsandaki leyl ise insanın cehaletidir. İnsanın kendi varlığını bilmemesidir. İnsanın kendi varlığının içerisindeki Allahü Teâlâ’nın sayısız isimlerinin, kudretlerinin toplamına da “Kadir” denir. “Leyletül kadr” “karanlıklardaki Allah’ın toplu güçleri” anlamına gelir.
Allahü Teâlâ Kadir gecesi denilen zahir manadaki o mübarek gecede sizdeki leyl’i yani karanlığı, fecre yani aydınlığa döndürmek için; size o toplu güç ve kudretlerinin toplamı olan Kadir’in manalarını yaşatmak için o gece size özel bir ilahi tecellide bulunur.
Biz Kadir gecesinde kendi karanlığımızdan aydınlığa Rabbimize sığınarak, O’nun varlığındaki ilahi tecellileri, güç ve kudretleri idrak ederek, hissederek, algılayarak ve onu yaşayarak bir an geçirmemiz karanlıktaki bütün yapımızın bir anda aydınlığa çıkması yani kişinin “Allah’a ermesi” anlamındadır. Allahü Teâlâ’nın Kadir gecesinde ilahi tecellilerini indirmesi, insanın oradaki melek yapılarının ve insan üzerindeki ilahi tecellilerinin karşıya yansımasıdır. Aslında onlar da insanın manevi gölgelerini temsil ederler.
“Sizi insandan İnsân-ı kâmile çıkarmak için, sizi kendi Amâ’nızdan aydınlığa çıkarmak için âyetlerimizi gönderdik” diyor Allahü Teâlâ. İşte Kadir suresinin insandaki tezahürü budur. Bu hali beden âleminde 16 hayatınızda bir defa yaşarsınız. Bunu herkes mutlaka bir kere yaşayacaktır. Bu şarttır. Bu Allah'ın (c.c) kulunda görmek istediği bir haldir. Bu Allahü Teâlâ'nın kulunu kendi şahsi nazarları ile yüceltmesidir.
Hazreti Peygamber Efendimizin (s.a.v) yeryüzüne gelişinin asıl amacı da budur. İnsanlıktan düşmüş kimseleri olgunlaştırıp önce insan, sonra İnsân-ı kâmil yapmaktır. Dinin ve geçmişte gelen dinlerin asıl amacı da budur. İnsanlar kendilerini unuttular. O insanlar önce insan seviyesine sonra kendilerindeki “leyletül kadri” yaşayarak İnsân-ı kâmil basamaklarında aydınlığa çıkacak ve Rabbinin huzurunu yani Allahü Teâlâ’nın zatından zatına tecelli ettiği hali tekrar görecektir. Allahü Teâlâ’nın Meryem suresindeki “Rabbiniz sizi hasret gününe bekliyor” kelamı sizdeki Kadir gecesinin, “leyletül kadr” halinin zuhura gelmesidir.
Ayetlerin ve surelerin sizde zuhur etmesi lazımdır. Rahman ile Rahman, İhlâs Suresi ile İhlâs Suresi olmalısınız.
İnsanın İhlâs Suresi ile zuhura gelmesi; kendi kâinatındaki ferdiyetini, o samed halini ve o vahdet halini kendi kâinatını idrak ederken, fenafillâh haliyle beraber, Rabbi ile beraber, Allah (c.c) ile beraber olup görmesi demektir. Amâ’daki cüzi bilinçlerimizin Rabbimizin varlığında, Allah’ın (c.c) kendi bilincine bizim küçücük bilinçlerimizi cem ettirerek çok daha geniş ve sonsuz idrakimizi açmasıdır. Bu da insandaki İhlâs Suresinin yaşanmasıdır. Onun için Peygamber Efendimiz (s.a.v) “insan ve Kur’ân ikiz kardeştir” demekle, insan ve Kur’ân’ın birbirine benzediğini, birbirinin içindeki ayetlerin zuhurunun aynı olduğunu bizlere tebliğ etmektedir.
Amâ’yı Peygamber Efendimiz (s.a.v) “Amâ karanlıktır, bilinmeyendir” diye tarif etmiştir. Demek ki Amâ leyl’dir, gecedir. İşte leyl’deki kudretlerin Kadir halinin zuhura gelmesi, fecre gelmesi Allahü Teâlâ’nın zatından zatın tecelli etmesi demektir. Leyl’deki güç ve kudretlerin insan üzerinde zuhurata gelmesi demek; insanın Rabbinin huzurunda olan halini, yükseldiği noktayı ve aldığı ilimleri hatırlayıp Allah’a ermesidir. İşte insanın umutla beklemesindeki hikmet de budur. Kadir gecesinin ihya edilmesinin altındaki sebepte bu olmalıdır. Gerçek bir mümin için hal budur.
Mümin ise Allah’ı (c.c) İlmel yakîn olarak yakalamış ve ayn-el yakînlikte hissetmeye başlamış kimsedir. Herkes Müslüman olur ama mümin olmak o kadar kolay değildir.
Bizler ilmen Rabbimizi tanıdık. O’na karşı bir sevgi oluştu ve O’na olan korku tabularımız ortadan kalktı. Biz O’nu sevmeye başladık. O’na kalben yakınlaşmaya başladık. İhtiyaç hissimiz daha fazla artmaya başladı. Her an varlığını hissetmek için adımlar atmaya başladık. İşte bu da kendi leyl’limizden O’nun kudretlerini, Kadir’ini hissederek bizleri kendi fecr’imize yani aydınlığa çıkaracaktır inşallah. Çaba budur. Zaten ibadetlerinde bütün gayesi de budur.
Defalarca söyledik; “Allah katında insan önemlidir”. Lainle insanın çatışması yaratılışın ikinci günü ile başlamıştır. Allahü Teâlâ yaratılışın birinci günü insanları ve insanların gölgelerinden de melekleri yaratmıştır. Bakın! Dikkat edin bu tarifi ilk defa söylüyoruz. “İnsanların gölgelerinden melekleri yaratmıştır”. Onun için hiçbir melek İnsân-ı kâmilden üstün değildir.
Allahü Teâlâ ikinci gün lâini yaratmıştır. Lâin birinci gündeki yaratılışımızın farkında değildir. Allahü Teâlâ isteyerek bir yarış başlatmıştır. Çünkü dileseydi lâini yaratmazdı ve insanların hepsi evliya sınıfında olurdu. İlimler insanlara yeryüzüne geldiklerinde unutturulsa da Allahü Teâlâ göndermiş olduğu kitaplar, peygamberler ve o peygamberlerin izinde giden âlimlerle takviyeler yapmıştır. Ancak ne yazık ki lâin düşünceli kimseler tarafından ayetlerin bir kısmının üstü örtüldü. Bir kısmı da henüz ortaya konmadı. Bu da ilimlerin üstünün kapanmasına yol açtı.
“O gün melekler ve Ruh yeryüzüne iner”... Ayette kast edilen Ruh, Merkez İnsanın kâinattaki yansımasıdır, İsm-i âzamdır. İşte bizler Kadir gecesini birazda bu yönü ile düşünüp, bu yönü ile yaşamalıyız. Allahü Teâlâ’nın bizdeki kudretlerini yani Kadir’ini toplu olarak zuhura çıkarmasını dileyelim inşallah ve bunun içinde O’nun peşinden koşalım. Kadir gecesine bir de böyle bakmak lazımdır. Böyle de idrak edelim inşallah. Çünkü Allahü Teâlâ bunu sizde muhakkak zuhur ettirdi ki geçmişlerde ve geleceklerde o soruyu soruyor, “Kadir gecesini idrak ettin mi?”. Bunu geçmişlere de, geleceklere de soruyor çünkü biz zamana tabiyiz. Biz de Her an O’nun huzurunda hazır ve nazırız.
Allahü Teâlâ’nın katında zaman yoktur. Buradaki “an” yani zaman tarifinin anlamı “idrak etmektir”.
Enzelnahu; indirdik,
fi; içinde
leyletül kadr; karanlığın içinde kudretlerimizi indirdik.
“Sizin o karanlıkmış gibi duran bedeniniz içerisindeki o hale biz bütün kudretlerimizin toplamını indirdik.”
- Ve mâ edrâke mâ leyletul kadr (kadri).
“Kadir gecesini idrak ettin mi?” – “İdrak ettim Ya Rabbi!”, sonra;
- Leyletul kadri hayrun min elfi şehr (şehrin).
Leyletul kadri; gecede toplanan Rabbimin güç ve kudretlerini idrak ettim. “Şehr”; bugünkü Arapçada ramazan, şaban recep gibi “ay” anlamına geliyor. Bir başka manası ise topluluktur, binaların bulunduğu yerdir. Yani toplu olarak içinde çeşitli varlıkların çeşitli unsurların oluştuğu yerdir. Bizim nur bedenimize göre çeşitli organların oluşturduğu beden de bir manada “şehr”dir.
Allahü Teâlâ bu ayette diyor ki; “aydınlığa çıkardığımız ve benim kudretlerimin orada tezahür ettiği ve o kudretleri keşfettiğiniz bedeniniz, geçmiş bin bedeninizden daha hayırlıdır.” Biz ayette de (Zümer - 6) Allahü Teâlâ’nın söylediği gibi her Şen’de 16 defa yaratılıyoruz. Allahü Teâlâ “her an Şen’de” olduğuna göre biz binlerce defa yaratılmış oluyoruz. İşte Allahü Teâlâ “o aydınlığa çıkan bedeniniz, bin bedeninizden daha hayırlıdır” diyor.
- Tenezzelul melâiketu ver rûhu fîhâ bi izni rabbihim min kulli emrin.
Bizler normal şehr’lerimizde Ruhun farkında değiliz. Bizdeki ilahi güçlerin “Kadir” halinde, toplu halde fecr’ini yani aydınlığını keşfetmemizi, onu idrak etmemizi, o güç ve kuvvetlerin bizdeki istifadesini ve bizlerinde onlardaki istifademizi anladıktan sonra Ruhu fark edeceğiz. Ruhu insan artık o ilahi göz ile görür. Daha önce Rabbimizin huzurunda nur bedenlerde iken görmemiz o küresel olarak her yönü gören bir göz ile idi. Ruhun bize indiğini insanın sayısız bedeninin yansımaları da o gün görüyor. Yaratılışta ilk nurdan insanlar ve onlardan sonra da melekler yaratıldılar. Hazreti Peygamber Efendimizin (s.a.v) nurundan da Peygamber Efendimizin (s.a.v) kendi zatından zatına tecellisinden de diğer insanlarla beraber melekler de yaratılmıştır.
O halde o gün insanlardaki leyl’in fecr’e geçmesi ile bizim nur bedenlerimizin yansımaları olan ve bizlere güç ve kudretlerle yardımcı olmak için yaratılmış, biz insanlara hizmet için yaratılmış melek denilen bir kısım varlıkların da etrafımızda bize nasıl indiğini ve bizlerle nasıl hareket ettiğini de görürüz. Meleklerin ilk yaratılma nedeni insanlara hizmet içindir.
Azrail’in insanın canını alması bile insana hizmettir. Çünkü o insan artık bir sonraki yaşamına geçecektir. Cebrail’in âyetleri getirmesi insana hizmet içindir çünkü Rabbinin ilmini hatırlatır. Mikail’in tabiat ortamlarını düzenlemesi ve mevsimleri düzenlemesi insanların topraktan gıdalarını almaları için bir hizmettir. İsrafil’in bütün kara delikleri bir araya toplayıp bir sur borusu gibi yapması Rabbin huzuruna doğru insanlara kolaylıkla ve seri şekilde yol açmak içindir.
Biz her gün Rabbimizden bizdeki güç ve kudretlerini toplayıp, Kadir halinde tekrar bize idrak ettirmesini istememiz lazımdır ki bizim leyl’imiz fecr olsun. Onu idrak ederken de biz kendi varlığımızda da Kadir’i, Kadir’in topluluğunu bize düşeni kadarı ile idrak edip, kendi cehalet karanlığımızdan ilim aydınlığına, imanın zayıf karanlığından gerçek imana, Rabbimizden uzaklıktan Rabbimizin huzuruna ulaştırmamız lazımdır.
Böylece hem Kadir suresinin yeni bir tefsirini yaptık hem de “Kadir gecesinin” gerçek manalarından birini aktardık. Kadir gecesinin, Kadir Suresinin daha bir çok manası var. Altı günde yaratılışa bir daha hatırlayın. Kadir; Allahü Teâlâ’nın sayısız isimlerinin güçleridir. Kadir; güç, kuvvet ve kudret demektir, bunların hepsinin bir araya gelmiş cem hali demektir. Bunların iç içe toplanması ve altı aşamada vücudu meydana getirmesi zaten size “kadr” olarak tecelli etmiş demektir. Ama bizim onu idrak etmemiz, Rabbimizin açığa çıkarması o güç ve kudretlerle hareket etmemiz işte bizdeki leyl’in fecr’e dönmesi demektir. Bu da “kendini bilen, kendi yaratılışını bilen Rabbini bilir”. “Yani nefsini bilen Rabbini bilir” hadisi ile ortaya konuyor.
İnsanın her günü Kadir gecesi olmalıdır. Her günü Regaip olmalı, her gün rağbetimiz Rabbimiz Allahü Teâlâ’ya olmalıdır. Her gün beraatımızı almak için O’na müracaat etmeliyiz. Bizi İnsân-ı kâmil olarak yarattı ve orada berâtımızı verdi. “Ben sizin Rabbinizim” diye hitap etmesi, bizim de “evet sen bizim Rabbimizsin” diyerek O’nu tanıyıp, O’ndaki ilimleri alıp ve O’nu tasdik etmemiz berâtımızı almamızdır.
İşte o berâti beden âleminde tekrar alacak seviyedeki yolculuğumuz ileyhi raci’un da o berâti kendi muhafazamız altında kullanmak üzere almamız demektir. İşte onun için her gün bizim için berât olmalıdır.
Ruh bize yaratıldığımız gün inmiştir, bizi kapsamıştır. Biz O’nu tanımalı, Ruhun güç ve kuvvetlerinden istifade etmeli, O’nu fark etmeliyiz. Ruh bütün insanları içerir. Hepimiz O’nun içindeyiz. O içinde olma hali de bütün fecr hallerimizde, bütün yaratılışlarımız da ebediyete kadar devam eder.
- Selâmun, hiye hattâ matlaıl fecr.
Onların ondan sonraki yaratılışları veya halleri hep fecr’dir. Bir daha karanlığa dönmezler. Artık Rabbinize bir isim oluyorsunuz. İlah’ın isimlerinden bir isim oluyorsunuz. Allahü Teâlâ’nın isimlerinin karanlığa dönmesi mümkün değildir. İşte bu ayetin altındaki sırlarından biri de budur.
Allahü Teâlâ sizi karanlıktan aydınlığa çıkarmak istiyor. İlmen ve bedenen karanlıktasınız, mezardasınız. “Ya-Sin” diye, “Ey kabirdeki!” diye hitap edilen bedendesiniz. O beden kabrinden sizi aydınlığa, içinizdeki nur bedenleri kullanmaya, size verilen yeteneklerle zamanı kullanmaya çağırıyor. “Ey Dehr’in sahibi!” diyor. “Ey zamanı kullanabilen” size bu hitap Allahü Teâlâ'dandır. Siz varlığınızda O’nu duyabiliyorsun. Sonra da sizi meydana getiren o kendisine ait sayısız tecelliler dönüyor, “emret” diyor.
Allah (c.c) ilmi, peygamber ilmi ve İslam dini böyle basit bir şey değildir. Sevgiyle yaşanması gereken, Allah sevgisi ile Resulullah sevgisi ile yaşanması gereken, idrak edilmesi gerekendir. Onun için Allahü Teâlâ diyor ki; “idrak ettin mi Kadir gecesini?” Demek ki idrak edilmesi gerekiyor. İdrak etmek demek ise konuyu bütün detaylarıyla anlamak demektir.
1400 senedir Kadir gecesini yaşıyoruz. Bu kadar sürede Kadir gecesini gerçek manada idrak eden, bu 1400 yıl içerisinde 1400 kişi bulamazsınız. İnanın böyledir. Allahü Teâlâ onu sizde idrak ettirdi ki “onu idrak ettiniz mi?” diye soruyor. Bakın ayet anlayan için çok açık. Allahü Teâlâ bizi kendine ayrı ayrı vekiller olarak tayin etmiş ve sormuş;
- “Onu idrak ettin mi?”
- İdrak ettim Ya Rabbi.
- İlk yaratıldığındakini idrak ettin mi?
- Ettim Ya Rabbi.
- Beden âlemine geldiğinde tekrar idrak ettin mi?
- Ettim Ya Rabbi.
- Yeni bir hale geçişinde veya yeni bir bedene geçişinde o halin ile idrak ettin mi?
- Ettim Ya Rabbi.
Bunları diye diye ileyhi raciun’a doğru giderken, işte bunları size tasdik ettirmezse şeytan galip gelmiş olur. İnsanla şeytanın bir de yarışı var. Ben üstünüm yarışı var. Ama Allahü Teâlâ şeytana dönüp “sen şu halini idrak ettin mi?” demiyor. Ancak insanlara diyor ki; “Kendi varlığında benle cem olmayı idrak ettin mi? Beden karanlığından benim sonsuz nurlarımla cem olmayı ve ondaki ilimleri almayı idrak ettin mi?” Verdi ki “idrak ettin mi?” diyor. Vermese biz neyi idrak edeceğiz? Demek ki Allah (c.c) sizden verdiğini istiyor. “İdrak ettin mi?” biz de dönüp, “İnşallah idrak ettik Ya Rabbi!” diyeceğiz.
Aslında bu hitabının altında Allahü Teâlâ'nın kuluna olan sevgisi vardır. Onu onun üzerinden yaratıyor. Onu leyl’den fecre atıyor ve dönüyor diyor ki; “idrak ettin mi?” Şu sevgiye bakın, şu güzelliğe bakın, ne kadar muhteşem... Onun için diyoruz ki “Kadir geceniz hayırlı olsun”.
Biz neyin peşindeydik? Kadir gecesinin sevabının peşindeydik. İnsan sevap kazanacağım, günahlarımdan kurtulacağım diyerek abartı ibadetlerin ve zikirlerin peşine düşerken “Kadir”i yani Allahü Teâlâ’nın sayısız güç ve kudretlerinin kendisinde toplandığını idrak etmeyi unutuyor. Oysa Allahü Teâlâ diyor ki; “Onu idrak ettin mi? Anladın mı? Kavradın mı? Kendine mal ettin mi?” Ayet kısa gibi görünse de anlattığı o kadar çok şey var ki. Hem insan üzerinden hem de kâinat üzerinden ayrı ayrı hikmetleri ve tecellileri ve insan üzerinde zuhuratları var.
Rabbim hepimizi idrak edenlerden eylesin inşallah.
Cafer İskenderoğlu