ARAFIN RİCALLERİ KİTABINDAN…
İnanan ve inanmayan tüm insanlar ayırt edilmeden, üstün bir yaratılışla yaratılmıştır. Bu nedenle insanlar varlıklarıyla değil düşünceleriyle değerlendirilmelidir. İlim sahibi olan ışık ve enerji bedenlerimiz, balçık beden dediğimiz fiziksel varlıklarımızda iç içe gizlenmiştir. İnsanlar yaratılışlarının bu aşamasında Adem (as) varlığında dünyaya geliş sıralamasına göre kodlanmıştır. Bundan sonra insan nesli hangi yerkürede ve hangi anne babanın soyundan gelecekse o annenin varlığında bulunan alakta şekillenip fiziksel bedenlere geçip vücut bulacaktır.
İnsanı Allah’a (c.c.) halife yapan en büyük özellik; Allah’ın (c.c.) ruhundan insana lutfedip üflemesidir. Bu insana diğer bilinçli varlıklara göre çok üstün bir değer ve derece kazandırır.
“O'nu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın. Bütün melekler toptan secde ettiler.” Sad Suresi 72 -73
Yukarıdaki ayette açıkça beyan edildiği gibi Allah (c.c.) insana ruhundan lutfetmeden önce insan secdeye ve halife adaylığına hazır bir varlık değildi. Allah’ın (c.c.) insana ruhundan üflemesi demek; Allah’ın zatına mahsus olan ve hiçbir yarattığı varlığına vermediği çok özel bir hayat kaynağından insanlara bağışlamasıdır. Bu aşamadan sonra Allah (c.c.) yaratmayı dilediği halifesini Adem (as) şahsında tamamlamıştır. İnsan artık üç beden, ruh, akıl ve nefs sahibidir.
Buraya kadar anlattıklarımız insanın ışık yapıdan başlayarak yapmış oldukları tesbihatların sayıları da defalarca katlanarak hücrelerle inşa edilmiş ferdi beden (fiziksel beden) sahibi olana kadar sayısız esmalarla onurlandırılışının sıralamasıdır. Artık Allah (c.c.) insandan kendisinin varlığını birliğini tasdik etmesini ve tesbih etmesini ister.
“Sizi biz yarattık. tasdik etmeniz gerekmez mi?” Vakıa Suresi - 57
İnsana lutfedilen bu üstün yaradılış evren içerisinde başka hiçbir varlıkta yoktur. Bu özelliğinden dolayı Allah (c.c.) yarattığı üstün donanımlı insana öyle bir yük yüklemiştir ki bu yük Allah’ın (c.c.) insana özel bir emanetidir.
“Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler,(sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir." Ahzab suresi -72-
Yukarıdaki ayette o kutsal emanete talip olan insanın çok zalim ve cahil olması esfel-i safiline indirildikten sonra Allah’ı (c.c.) bilip O’na yönelmemesi sonucu ikinci, üçüncü ve dördüncü defa esfel-i safiline indirilmesinden sonradır. Bu tür insanlarda artık Allah’ın (c.c.) sevgisi ve dostluğu yoktur. Onlar şeytanın fısıltılarına uyup onun taifesine girenlerdir. Allah’ın (c.c.) emirlerine uyup, ilk yaratılışını hatırlayıp Allah’a (c.c.) yönelen insanlar bu ifadelerin dışındadır. Bunlar Allah’ın (c.c.) şan ve şereflerini yükselttiği değerli halifeleridir. Bu insanlar Allah’ın (c.c.) birçok özel yeteneklerle ve ilimlerle onurlandırdığı İnsan-ı kamillerdir. Burada daha önce kaydettiğimiz bir ayeti hatırlamamız gerekir:
“Biz hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık, onları karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.” Isra suresi - 70
Daha önce verdiğimiz örnekte olduğu gibi buz parçası kendi varlığında nasıl suyu ve havayı iç içe ve tek bir vücutmuş gibi bulunduruyorsa, insanın üç bedeni de buz misali, balçık bedende enerji ve ışık bedeni ihtiva eder. İnsanın üç bedene sahip olması onun sınavının ağırlığındandır. Bu konuyu ve üç bedenimizi nasıl kullanacağımızı anlamamız için önce insanın indirildiği esfel-i safilin (aşağıların aşağısı) konusunu iyice öğrenmemiz lazımdır. Buraya kadar Tin suresinin ilk ayetlerini yani insanın ahsen-i takvim (en güzel biçimde yaratılış sıralamasını) inceledik. Bundan sonra esfel-i safilini içeren diğer ayetleri inceleyeceğiz.
“Sonra onu (insanı) aşağıların aşağısına indirdik.” Tin suresi - 5
Yukarıdaki ayette geçen insanın esfel-i safiline indirilişini üç ana başlık altında inceleyeceğiz. Çünkü üç çeşit esfel-i safiline indiriliş vardır. İnsanların bir kısmı üçüncü esfeli safiline kadar indirilmiştir. Bu tür insanlarda insanlık sevgisi, doğa sevgisi, barış duygusu gibi insana has güzel hasletler tükenmiştir. Yukarıdaki ayette tarif edildikleri gibi onlar kendilerine ve etraflarına aşırı derecede zalim ve cahillerdir. Bu insanların kalpleri, gözleri ve kulakları mühürlenmiştir. Kendileri dahil hiçbir varlığa faydaları olmaz.
“Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir. Ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır.” Bakara suresi -7-
ESFEL-İ SAFİLİN
Birinci Esfel-i Safilin;
Birinci esfel-i safiline indiriliş insanın kendi yaratılışına ve evrenin yaratılışına şahit olduğu ışık beden ve çok yüksek ilim sahibi olan insanın Hz. Adem'in (a.s.) yaratılışından sonra onun sulbüne (DNA'larına) yerleştirilerek fiziksel bedenlere indirilmesidir. Bu konuyu daha iyi anlamamız için aşağıdaki ayeti tekrar hatırlamamız lazım:
“(Şahitlik gününde) Ademlerin zürriyetlerine, ben sizin Rabbinizim dedim, onlar da; evet (bizim Rabbimizsin) dediler, onların zürriyetlerini ve Ruhlarını kıyamete kadar olacak tüm olaylara şahit tuttuk” Araf - 172
İşte bu ayette ilk olarak ışık bedenlerde yaratılan insanın enerji, balçık, atom aşamasından sonra molekül olarak Adem’in (a.s.) zürriyetine yerleştirilmemizin açıkça işareti vardır. Burada şöyle bir soru akla gelebilir; insanın balçık bedeni üçüncü aşamada yaratılmasına rağmen nasıl oluyor da birinci aşamada sanki zamanın gerisine giderek yaratılışa bütün insanlar şahit tutuluyor? Önce şunu bilmemiz lazım gelir, Allah (c.c.) zamandan ve mekandan münezzehtir. Allah (c.c.) neyi dilerse o anında oluverir. Allah’ın (c.c.) zatından zatına tecelli etmeden önceki haline AMA durumu denir. Bu konuyu önceki makalelerde anlatmıştık. Allah (c.c.) Ama halindeyken yani sonsuzlukta yaratılmış hiçbir şey yokken yalnızca ve yalnız sonsuz zatı var iken, ezeli ilminde yaratacağı her varlığı planlayıp tertip etmiştir. Yüce Allah’ın (c.c.) ezeli ve ebedi ilminde yaratacağı her varlık yine kendi dilemesiyle vardı. Ve Allah’ın (c.c.) zatından zatına tecellisiyle ilk yaratılmamız anında evrende gelip geçecek insanların tümü yaratılışa şahit olduktan sonra, fiziksel hayattaki gelişimini ve davranışlarını içeren bilgiyle birlikte yaratılışa şahit tutulduğu anda Allah (c.c.) ile yaptığı ahitleşmede vermiş olduğu sözlerle beraber o an sahip olduğu yüksek ilimi de balçık (kuark) ve atom yapıdan sonra moleküller (D.N.A.) halinde ruhu alakta tekrar almak kaydıyla Adem (a.s.) ın zürriyetine yerleştirilmiştir.
Bununla beraber insanlar ilk yaratılıştan sonra dünya hayatına gelene kadar geçirdiği süre içinde -ki bu milyonlarca yıldır- akıl ve bilinç sahibi olarak ruhlarıyla birlikte alem-i ervah denilen nezih bir alemde bulunurlar. Hal böyle olduğu için ve fiziksel bedenlerdeki insanlar zaman boyutuna da mahkum olduğundan bu konuyu anlamakta zorluk çekebilirler. İşte insanın Adem ve oğulları aracılığıyla fiziksel bedenlere gelişi birinci esfel-i safiline indiriliştir. İnsan birinci esfeli safilinde Allah’a (c.c.) inanır da onun yolunda giderse yükselişi çok çabuk olur.
“Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.”
“Ancak iman edip güzel ve makbul işler yapanlar müstesnadır. Onlara ise hiç eksilmeyen ve tükenmeyen bir mükafat vardır.” Tin suresi 4 - 6
İkinci Esfel-i Safilin;
İnsan zürriyeti Adem (a.s.)ın varlığında dünya hayatında fiziksel bedenlere yani birinci esfel-i safiline indirilirken ışık bedenlerdeki ilmi ve bilincinin büyük bir kısmı yukarıda anlattığımız gibi insanın D.N.A. moleküllerine yerleştirildi. İnsanın davranışı, karakteri ve yaratılışta şahit olarak görüp bildiği tüm ilimleri Allah’ın (c.c.) taktirine göre insandan insana değişik hatırlanır. Bu değişik hatırlama olayı her insanın D.N.A.larında değişik biçimlerde ve satırlarda yerleştirildiği içindir. Bu konuyu Kur'an’ı Kerim'de Allah (c.c.) ayetlerde şöyle açıklıyor:
“Yaptıkları her şey kitaplarda kayıtlıdır. Küçük, büyük her şey satır satır yazılmıştır.” Kamer suresi 51-52
Yukarıdaki ayetlerde tarif edilen kitaplarla Allah (c.c.) hem levh-i mahfuzu hem de insanın D.N.A.larındaki kitabı kastetmiştir. Çünkü insan ilk yaratılışında kendi yaratılışına ve evrenin yaratılışına şahit olurken Allah’ın (c.c.) izniyle bütün ilimleri öğrenmiştir. Bu ilimler aynı zamanda levh-i mahfuza kayıtlıdır. Kıvrılmış D.N.A. molekülünü inceleyen bilim adamları insana ait bütün bilgilerin satır satır yukarıdaki ayette anlatıldığı gibi kayıtlı olduğunu görmüşlerdir. Gen bilimini inceleyen bilim adamları henüz D.N.A.lardaki bilgilerin çok az bir kısmını çözebilmişlerdir. Bu bilgilerin tamamı çözüldükten sonra yeryüzünde Allah’a (c.c.) inanmayan ve ilk yaratıldıkları andaki bilgilerini hatırlamayan hiçbir insan kalmayacaktır. Allah (c.c) kullarına verdiği hiçbir ikramı geri almaz. O Gani’dir. İlk yaratılışta insana verdiği yüksek ilimleri de geri almamıştır. Bu ilimleri, Esfeli safiline indirdiği insanların DNA moleküllerine (insanların levh-i mahfuzları) yerleştirip, ilk yaratılış anındaki ilim seviyesine çıkıp kendisine ulaşmak için başlattığı sınav sürecinde tekrar kullanmaları için hazır tutmuştur. İnsanın ilminin DNAlarına yerleştirilmesi ve dünya hayatına az bir bilgi ile gelmesi ilmen esfel-i safiline indiriliştir. İleride DNAlardaki ilimleri nasıl hatırlayıp beyine aktaracağımızı anlatacağım.
Üçüncü esfel-i safilin;
İnsanlara dünya da geçirecekleri kısa hayatlarında Allah (c.c) yardımcı olmak ve imtihanlarını kolayca verebilmeleri için Peygamberler ile birlikte kitaplar göndermiştir. Bunlara uymayıp şeytana uyanlar üçüncü esfel-i safiline indirilir en kötüsü budur. İnsanı üçüncü esfel-i safiline inançsızlığı indirir. Dünya hayatında şeytanın ve nefsinin fısıldadıklarına uyanlar, Allah’a Peygamberine ve kitabına inanmayanlar, yeryüzünde fesatlık çıkaranlar, kan dökenler, Allah yolunda ilim yapmayanlar vs. üçüncü defa esfeli safiline inerler bu derece aşağıların en aşağısıdır. Buradan kurtulmak için, Allah’ın (c.c.) Kur'an’da gösterdiği yollara uymak ve çok tövbe etmek lazımdır.
“Ancak iman edip salih amel işleyenler için eksilmeyen devamlı ecir vardır.” Tin suresi - 6
Allah (c.c) insanı dünya hayatına gönderirken de üstün yeteneklerle donatmıştır. Bu yetenekler üzerine aldığı yükün sorumluluklarını yerine getirmek için gereklidir. Çünkü Allah (c.c) insanı ve evreni boş yere yaratmamıştır. Evren insanın, insan evrenin emrindedir.
“Göğü, yeri ve ikisinin arasındakileri Biz boş yere yaratmadık. Bu, inkar edenlerin zannıdır. Vay o inkar edenlerin ateşteki haline.” Sad suresi 27
Şimdi sebepsiz yaratılmayan insanı gözden geçirelim:
1-Akıl sahibidir.
2-Nefs sahibidir.
3-Allah’a halife adayıdır.
4-İç içe dizayn edilmiş kullanabileceği üç bedeni vardır.
5-Kur'an’la aynıdır.
7-Yukarıdaki özelliklerini idare eden ruh sahibidir.
Yeryüzünde yaşayan insanlardan kaç tanesi bir kısmını yeni duyduğu yeteneklerinin farkındadır? Yeryüzüne geliş sebebimiz nedir? İnsana yüklenen yük nedir? Nasıl yaratıldığımızı öğrendiğimiz gibi, bunları bilirsek üstün yeteneklerimizi de kullanmayı öğrenebiliriz.
“Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır. Ve gerçekten O, bağışlayan, merhamet edendir.” Enam suresi - 165
Yukarıdaki ayette Allah’ın (c.c.) buyurduğu gibi dünyadaki insanlar maddi derecelerle olduğu gibi manevi derecelerle de birbirlerinden farklıdırlar. Manevi derecelerin her basamağı insanı esfel-i safilinden adım adım Allah’a (c.c.) yaklaştırır. İnsanın Allah’a (c.c.) halife olabilmesi için önce sağlam bir imana sahip olup ardından yüksek ilim derecelerine de ulaşmaya çalışması gerekir. Ancak o zaman Allah’ın (c.c.) büyük bir lütuf olarak insana verdiği enerji ve ışık bedeni, fiziksel bedeni kullanır gibi kullanabilirler.
Gerçi fiziksel bedenlerden de birçok organlarımızı bizim irademizle kullanamayız. Bir kalbin atışını, damarlarda akan kanın kontrolünü, midenin çalışmasını, gözün görmesini, duymayı ve bunun gibi fiziksel bedenlere ait birçok organı insan kendi iradesiyle kullanamaz. Bu organların tamamını Allah (c.c.) kontrol eder. Işık ve enerji bedenlere geçerken hücreden enerji veya ışığa kadar insanın fiziksel bedeni dağılır. Her biri eğer enerji bedeni kullanacaksak enerji taneciği olur. Ve hacim olarak çok geniş bir küresel alanı kaplar. Bu enerji bedenin fiziksel bedene dönüşü yine Allah’ın (c.c.) iradesindedir. Nasıl ki insanın fiziksel bedenlerdeki bir çok organını kullanması kendi iradesinde değil Yüce Allah’ın (c.c.) iradesinde ise fiziksel, ışık ve enerji bedenler arasındaki dönüşümde Yüce Allah’ın (c.c.) iradesindedir. Bu oluşumu insanın önce idrak etmesi lazımdır. İdrak edip anlaması için de yaratılışı ile birlikte kendisine lütfedilen varlığında bulunan kitabını okuyup anlaması ve bununla beraber etraflarında her yönde bulunan Allah’ın (c.c.) ayetlerini okuyup bilmesi gereklidir.
“Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ayetler vardır. Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?” Zariyat suresi - 20-21
Zariyat suresinin 20 ve 21. ayetlerinde yeryüzünü dolayısıyla evreni oluşturan (burada yeryüzü ile evrendeki bütün gezegenler kastedilmiştir) ışıktan hücreye kadar sayısız esmalar zincirinin oluşturduğu ayetlerden bahsediliyor. İnsan da aynı esmalar zincirinden oluştuğu için aynı ayetleri içerir. Bu ayetleri okumak için insanın kamil noktaya çıkması gerekir. İnsanın varlığındaki (nefislerindeki) ayetler Kur'an ve levh-i mahfuzdaki ayetlerle aynıdır. İnsanda mevcut olan Kur'an, yeryüzünde ve evrendeki canlı veya cansız mevcudatı taşıyacak ve anlayacak şekilde, istidatları ölçüsünde yerleştirilmiştir. Kur'an’ın tamamındaki ihtişam ve mana, yeryüzü ve gezegenlere yüklenseydi onlar Kur'an’ı idrak edemediğinden bu yüke tahammül edemez dağılırlardı.
“Eğer biz Kur'an’ı bir dağa indirseydik, muhakkak O’nu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.” Haşır suresi - 21
Kur'an-ı Kerim ve Allah’a (c.c.) halife olma özelliği insana emanettir. İnsan bu emanetin bilincine esfel-i safilindeyken varamaz çünkü bu boyutta insan çok zayıftır ve cahildir. Esfel-i safilin karanlığından kurtulmak için Kur'an ışığına yapışmak lazımdır.
Allah’a emanet olun…
Duada bizi de unutmayın…
Cafer İskenderoğlu