Kur'an-ı Kerimden Ayetler

 MAKALELER 

ALLAH'A ARACI TUTMAK

“Benim Rabbimle öyle bir vaktim vardır ki ikimizin arasına hiçbir varlık girmez”

Hazreti Muhammed (s.a.v)

 

Günümüzde Hazreti Peygamber Efendimizin (s.a.v) bir çok hadisi kitaplarda yer almasına rağmen hakikati ortaya koyduğu gerçek hadisleri ne yazık ki ön plana çıkarılmamış, anlatılmamıştır. Hadis ile, Kur’ân ile hareket ettiğini iddia eden nice cemaat, tarikat vb. topluluklar ise bu gerçek hadisleri görmezden gelmiş, aksine sünnetin tam tersini yapar hale bürünmüşlerdir.

 

“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız. Kaf -16”

 

Kur’ân ile bize uzak olmadığını bildiren Allahü Teâlâ’nın ayetlerini, Rabbi ile arasına kimseyi sokmayacağını söyleyen Peygamber Efendimizin (s.a.v) hadislerini inkar edercesine yüzlerce yıldır bizlere çok uzakta bir Allah tarifi yapıldı. Ayetler, hadisler bilerek insanlardan gizlendi. Sorgusuzca biat edecek, düşünmeyecek, öğrenmeyecek bir topluluk yaratılmaya çalışıldı.

 

Halbuki her şey ne kadar açık ve net. “Ben sizden uzak değilim, sakın ha beni uzaklarda aramayın” diyor yüce Rabbimiz.

 

İnsanlar az okudukları, az düşündükleri için dini bilgilerini başkalarından alırlar. Bazı sıfatları üzerlerine oturtacakları kişileri ararlar ki bunlar genelde din büyükleri olur. Onlar Allah'a yakın bilindiği için o isim ve sıfatları onlara vermeyi kişi fazla rahatsız edici bulmaz. Ne yazık ki bu o kişileri Allahü Teâlâ’ya karşı aracı konumuna sokar. Allahü Teâlâ’yı bulmada, ulaşma çabalarında bunların aracılığına ihtiyaç duyulmaya başlanır. Artık onlara, Allahü Teâlâ'ya boyun eğer gibi boyun eğmek zor olmaz. Böylece o büyüklerin her biri bir İlah yerine konmuş olur.

 

Bu tuzağı çekici kılmak için önüne insanın ret edemeyeceği şeyler getirilir. Din adamları bu konuda vazgeçilmez bir malzemedir. Bu tuzağın en büyük engelleyicisi ise ilim ve Kur'ân'dır. İnsanlara dinin akıl değil, bir gönül işi olduğu söylenir. Böylelikle insanlar Kur'ân'ı anlayamayacakları fikrine inanmaya başlarlar. Üstelik bunu bir de uydurma hadislerle desteklediklerinde bu kandırma kaçınılmaz olur. İşte insan o an aciz olduğunu hisseder. İpleri tamamen üstün kıldığı şeyhine, liderine teslim eder.

 

Halbuki İslam “ilim dinidir”. Halbuki Allahü Teâlâ’nın ilk emri “oku”dur. Ama ne yazık ki artık akıl tutulması yaşayan kişilerin önlerine hangi ayeti getirseniz, inandığı Kur’an-ı Kerim’de onlarca kez geçen “neden az düşünürsünüz? Hiç düşünmez misiniz?” ayetlerini bile görmezlikten gelirler.

 

“Kim Rahman'ın Kur'an'ından yüz çevirirse ona, bir şeytanı arkadaş veririz ve o şeytan artık onun ayrılmaz dostudur."

“O şeytanlar bunları doğru yoldan çıkardıkları halde bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar." (Zuhruf 36-37)

 

İslam’da fitne, Allah ile kul arasına girme Emeviler ve Abbasiler hatta muaviye döneminde başlamıştır. Bunlar insanlara bilerek hadis uydurtmuşlardır. Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.v) dilinden uydurulan hadisler, bazı alimler tarafından dine sokulmuş ve insanları korku ile yönetmek, korku algısı ile etrafına toplamak ve korku algısı ile Allah’a bağlamak amacıyla yapılmıştır.

 

Bazı insanlar dualarında bile artık Allah'la aralarında aracı kullanmaktadırlar. Kurtarıcı olarak kendilerine aracı olmalarını istemekte ve böylece de umutsuzca teslim olmaktadırlar. Halbuki Allahü Teâlâ’nın insanlara ulaşabilmesi için veya insanların Allah'a (c.c) ulaşabilmesi için aracıya ihtiyacı yoktur. Bunları ileri sürenlerin de akla uygun açıklamaları yoktur. Uydurma laflarla, uydurma hadislerle insanları kandırarak etraflarında toplamaktadırlar. İnsanlara Kur'an ayetlerinin bir çok manaya geldiğini, her okuyan kişinin bunları anlayamayacağını, Kur’ân'ı anlamak için alim olmak gerektiğini söyleyerek o insanları Kur’ân’dan uzak tutmaktadırlar. Kur’ân'dan uzak kalan insanlarda artık Allah'ı (c.c) aramak yerine onlara söylenenleri Allah kelamı olarak kabul etmektedirler.

 

Daha acısı da Kur’ân’a olmayacak mealler vererek, kanun gibi tefsirler yaparak insanların aklını karıştırmaya, anlamalarına engel olmaya kalkışmışlardır. Meallerde insanlara Allah korkusu yerleştirmeye çalışmış, cennet ile ödüllendirilen, cehennem ile korkutulan, üstün yaratılıştan uzak, aciz, düşmüş bir insan profili çizerek bir korku ağı kurmuşlardır.

 

Bizler Allah’ı seveceğiz, O’ndan korkmayacağız. Biz çok seveceğiz. Allahü Teâlâ bizleri yaratırken severek yarattı. Geri dönüşünde de bizleri severek bekliyor. Ne diyor Meryem Suresinde “biz sizi hasret gününe bekliyoruz”. Ama bu korku algısı yaratanlar orada ne yapmışlar? “Sizi ceza gününde bekliyor, Allahü Teâlâ sizi ceza gününde cezalandıracak” diye âyete meal vermişler.

 

Bakın!     

Meallerimizle, Kur’ân’la bizi aldatarak, bize meallerimizi korku dolu gösterdiler, sonra uydurulmuş hadislerle de bizi korkutarak, bizi aldattılar.

 

Bakın!

Hazreti Peygamber Efendimiz (s.a.v) rahmet peygamberidir. Hazreti Peygamber Efendimiz (s.a.v) sevgi peygamberidir. O kendine yöneleni, Allahü Teâlâ’ya yöneleni kendi canından fazla seven bir peygamberdir. Nasıl olur da size korkuyu tavsiye eder ve anlatır? Eğer bir peygamber kendisine korku ile ümmet topluyorsa o peygamberinde peygamberliğinde eksiklik vardır. Böyle bir şey de olmamıştır. Gelen peygamberlerin hepsi Allahü Teâlâ’nın sevgisini, O’nun yaratmasındaki güzelliklerini, insanlar üzerindeki haklarını ve insanların birbirleri üzerindeki haklarını anlatıp doğruya davet etmiştir. Onlara yaratılışlarını, niçin yaratıldıklarını, hangi makamlara yükselip tekrar Rablerine ulaşacaklarını anlatmışlardır, hatırlatmışlardır. Fakat onlara genelde deli gözü ile bakmışlar ve onları reddetmişlerdir. Zaten çoğu da eziyetle, işkence ile öldürülmüşlerdir.

 

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) korkutarak mı insanları İslam’a davet etti? Asla! Korkutarak anlatmadı. Ama bize algılatılan bu. Geçmişteki boş insanlar, kendilerine âlim süsü veren cahil insanlar, insanları korku ile bir araya toplayıp orada onlara hükmetmek adına “korku”yu seçmişlerdir. İşte böyle yanlış anlayışlarla bugünlere kadar gelinmiştir.

 

Bakın!

Yahudiler veya yeni dünya düzeninin adamları, kural koyanları bir çok fitne soktular İslam âlemine…

 

Bakın!

Bir buçuk milyar İslam âleminde âlim geçinen belki de 100 milyon insan vardır. Bu 100 milyon insan bir araya gelse hepsinin aynı fikirde birleşmeleri mümkün değildir. Bu kaosu düzeltmeleri mümkün değildir. Neden bu mümkün değildir? Çünkü biz yanlış eğitildik. Cehennem algısı ile Allah’tan korkutulup cennette vaat arzusu ile yetiştirildiğimiz için biz bu haldeyiz. Adam “Ben şehit olup cennete gideceğim” diyor bunun içinde gidip bir başka Müslüman’ı öldürüyor.

 

Bunların hepsi hep ayetlerin yanlış açılımı ve uydurma hadislerle bize gelen din algısından kaynaklanmaktadır. Bunların hepsi “siz düşünemezsiniz, siz bunları bilemezsiniz, biz sizin yerinize bunları düşünür size öyle açıklarız” diyen insanların yüzünden olmaktadır. Bunların hepsi “soru sormak bidattır” diyen zihniyetin suçudur.

 

Bugün bize kalan en sağlam hadislerden bir tanesi; “Nefsini bilen Rabbini bilir” yani “Yaratılışını bilen Rabbini bilir.” Hadis-i şerifidir. İşte baştan beri size hep yaratılışımızı anlatıyoruz. İlmen bildiğimiz Rabbimizde eziyet edici veya işkence edici bir Rab görebildik mi? Asla! Öyle bir Rab yoktur. Peygamber Efendimiz de (s.a.v) bize ilim öğretiyor. “Yaratılışınızı bilin” diyor. Demek ki biz bir ilim peygamberinin ümmetiyiz. Ondan sonra “Rabbinizi bilin” diyor. Varlığınızda, her halinizde “Allah'la beraber olun”. Tavsiyemiz bu, Resulullah Efendimizin (s.a.v) öğretisi de bu. Araya kimseyi sokmayın.

 

Bunu söylerken de şunu özellikle vurgulayalım. İlmi arayın, ilmin peşinde olun. O ilim kimdeyse hakkınızdır, gidin alın. İlim sizin hakkınızdır. Rabbim “ilmi isteyene veririm” diyor. Sizler de o ilimlerin peşinde olacaksınız. Alimlerin peşinden gidin, alacağınızı alın ama düşünmeden, sorgulamadan, araştırmadan, Rabbimizin vermiş olduğu akıl ile muhakeme etmeden teslim olmayın. Kendi nefsi ile konuşanın değil Kur’ân konuşanın peşinde olun. Araştırmacı olmak lazım, İnsanı diğer mahlûklardan ayıran en büyük şey birincisi düşünmedir, akıldır ve ondan sonra da o işi araştırmadır.

 

İnsanlar bırakın ilmi paylaşmayı kendi cemaatinden olmayandan ekmek bile almaz hale geldi. İnsanlar Yahudi ile bile ticaret yaparken farklı cemaatten olana selam bile vermez oldu. Kişi bir ilim öğrenirim diyerek bir başka cemaate, bir başka sohbete gitmek istese şeyhi adamı göndermiyor, başkasının kitabını aldırmıyor, Kur’ân’a bile itibar ettirmiyor. Varsa yoksa kendi yazdığını okutuyor.

 

İnsan ilmin peşinde koşmayı, ilmi alacağı alimi, insani değerler içerisinde, haşa Allahü Teâlâ’nın, haşa Resulullah Efendimizin yerine koymadan, bir yol arkadaşı gibi bir öğretmenin gibi görerek yapmalı ve düşünmelidir. Hem doğrusu, hem güzeli hem de Allahü Teâlâ’nın istediği budur, bu şekilde olmasıdır. Aksi bir hali, tavrı ne İslam tasvip eder ne de Resulullah Efendimiz (s.a.v) tasvip eder.

 

Hiç birimizin birbirimizden üstünlüğümüz yoktur. Üstünlük sadece bilgide varsa o bilgiyi de zaten insan paylaşmalıdır. Kimse kimsenin kölesi, kimse kimsenin efendisi değildir. Bizim tek Efendimiz Allahü Teâlâ ve kainattaki O’nun temsilcisi Resulullah Efendimizdir (s.a.v). Başka da kimsenin kimseye bir üstünlüğü yoktur. Ama dostluğu vardır, güler yüzü vardır, tatlı sözü vardır, birbirini Allah (c.c) için özlemesi, kaynaşması vardır. İslam zaten bunu istiyor.

 

Ne diyor Resulullah Efendimiz (s.a.v); “Mümin müminin kardeşidir.” Müslüman Müslümanın demiyor. Çünkü Mümin, artık İslam’ı anlamış, insan seviyesine çıkmış demektir. İnsan makamına çıkacaksınız, kalbinizden Allah (c.c) için sevgi akacak. Allahü Teâlâ’dan aldığınız rahmeti bütün o güzel insanlarla paylaşacaksınız ki siz müminliğin zirvesine çıkasınız ve etrafınızdaki insanlar da mümin olsun.

 

Bunları bilince insan ne bir makam peşinde, ne şeyhlik peşinde ne de bir başka şeyin peşinde olabiliyor. Biz biliyoruz ki Rabbimizin varlığında kaybolmuş ve onun tecellilerinden biriyiz. O dilerse konuşuruz, dilemezse konuşmayız. O dilerse yaparız, dilemezse yapmayız. Onun için ilim sahibi olanın makamda, mevkide, şunda bunda gözü yoktur.

 

Bu ilme sahip olanlar, Allah (c.c) ile aralarına kimseyi koymayanlar zaten bilerek kul hakkı yemez, bilerek kimseyi incitmez, kimseyi kırmaz, sadece Hak’kı bilir Hak’kı tavsiye ederler. Asr suresinin sonundaki sabrı tavsiye alır; sabır ilimdir. İlmi tavsiye eder; ilim Allah’ın (c.c) isimlerinden bir isimdir. Salih insanlardan olmaya çalışır; salih insan İnsan-ı Kâmildir. “İşte onlar kurtuluştadır”. Çünkü Allahü Teâlâ “onlar Rablerini bilenlerdir” diyor. Bu asırda insanlara sabrı yani ilmi tavsiye edelim. Bu asırda insanlara Allah (c.c) ile aralarına kimseyi sokmamalarını tavsiye edelim.

 

Artık dünya Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.v) hercü merc diye tarif ettiği döneme girmiştir. Bu kapı yani hercü merc kapısından bütün insanlar girdiler. Artık insanlar kendi kendilerine azap ediyorlar. Cehaletinden, İslam’ı yanlış anlamasından, başka menfaatlerden veya bazı kibirlerinin ortaya konmasından, insanların liderlik duygularından veya bir başkalarını alıp da hayvan niyetine onları toplayıp onları satıp da onlar üzerinden başka emeller kurmasındandır ki bu azaplar artmaktadır.

 

Allahü Teâlâ’nın ahlakını, Resulullah Efendimizin (s.a.v) ahlakını yaşayan insan sayısı yok denecek kadar azalmıştır, bunu yakalayamadıkça da bu dönemden çıkmak mümkün değildir. Ne yazık ki öyle bir döneme girdik.

 

Hadis-i Şerifteki birbirini ısıran yılanlar gibi olmamak için, biz bu ülkenin insanları, Hz. Peygamber Efendimize (s.a.v) saygımızdan, getirdiği Kur’ân’a hürmetimizden, Allahü Teâlâ’ya olan derin inanç ve sevgimizden ödün vermeyerek, tek bir millet, tek bir ümmet gibi İslam Aleminin koruyucusu olarak, birbirimize düşmeden, tağut zihniyetine karşı ayakta dimdik durmalıyız. Allahü Teâlâ’nın huzurunda hepimiz Ümmeti Muhammed olarak bulunmalıyız.

 

 

Onun için biz inşallah en doğru bilgilerle en kısa zamanda en kısa yoldan kendimizde olan varlığımızda olan Rabbimizi böyle bulmak zorundayız.

 

Bunun yolu da “Halk içinde Hak ile olmak ve mümkün olduğu kadar kalben Allah’la beraber olmaktır.” Bu Hazreti Peygamber Efendimizin (s.a.v) özel halidir. Bu sizin her halinizi çözecektir. İnsan Allah’la beraber vardır. İnsan Rabbi ile beraber oturur, Rabbi ile beraber kalkar ve Rabbi ile beraber yaşar. Hiçbir zaman ayrı değildir. Hiçbir zaman uzak değildir.

 

Cafer İskenderoğlu