Kur'an-ı Kerimden Ayetler

 MAKALELER 

İSTİVA

 

Bismillâhirrahmânirrahîm

 

“İnsan kâinatta hiçbir varlıktan uzak değildir hatta iç içedir.”

 

İnsan Rabbinde nasıl vardır? Bu soruyu biraz daha irdeleyelim. “Rahman” isimli yeni çıkacak kitabımızın ana konusu da budur. İnsanlık bunları bekliyor artık. Şimdiye kadar bize Allahü Teâlâ’yı bizden milyar kilometre ötede, sanki evrenin derinliklerindeymiş gibi algılatan bir inanç yerleştirdiler. Oysa Allahü Teâlâ’nın varlığı bizle beraber, biz onunla beraberiz ama insanlar bunun farkında değiller. Bu sebepten “Rahman” isimli kitabımızı kaleme alıyoruz.

 

Şimdi her şey yine istiva ile başlıyor. istiva konusunu neden açmıyorsunuz şeklinde sorularla karşılaşıyoruz. Geçen bir yerde okudum. Orada yazıyor ki; mezhep imamlarından birisi olan İmam Malik’e birisi gelip soru soruyor, diyor ki; "istiva nedir bana anlatır mısınız?" Cevap şu; “Bu soruyu sormak bidattır ve sizi dinden çıkarır.” Bu zihniyette olan mezhep imamlarımız da vardı. Tabi, tenzih edeceğimiz mezhep imamları da vardır. Bunların bazıları mezhep kurmamışlar ama topladıkları hadis ve sünnetlere uyanlar ayrı bir mezhepmiş gibi görülmeye başlanmış. İmam Ebu Hanife bunlardan biriydi. Onun bu tür zihniyeti yoktu ve bu tür sorulara cevap verebilecek kapasitedeydi. Çünkü o tasavvuf eğitimini Caferi Sadık Hazretlerinden almıştır. Ona bağlılığından sonra ki sözü çok önemlidir. Demiştir ki; “Bugüne kadar iman etmemişim.” Yani Caferi Sadık Hazretlerinden bu eğitimi alana kadar ben iman etmemişim. İman bambaşka bir şeydir.

 

İnsanları bu tür soruları sormaktan uzaklaştırmışlar. İşte Allahü Teâlâ’nın zatını düşünmeyin. Zaten düşünemezsiniz. Onu öyle insandan ayrı görmüşler. Bir taraftan öyle diyor bir taraftan da Kur’an-ı Kerim’de yazılı olan ayetleri görmüyorlar. Allahü Teâlâ’nın bizleri kendisine halife yarattığını algılayamıyorlar. Oradan bir başka mana çıkarıyorlar. Araf Suresi 172’yi anlayamıyorlar. Biz o gün neydik? Rabbimiz kendini bize nasıl tanıttı?

 

Yeryüzüne gelen veya gelmeyen her insan muhakkak Rabbini görmüştür. İnsanların bunu bilmesi lazımdır.

 

O gün Elest’te insanların secde etmesi ile iş bitmemiştir. O gün biz Nur bedenlerde Adem şeklinde cem olmuş bir halde iken melekler bizlere secde ettiği gibi daha sonra da bizler beden hayatlarında iken meleklerin fert fert insana secdesi vardır. Bunu şöyle açıklayabiliriz: İnsan İnsan-ı Kâmil makamına çıkınca ve İnsan-ı Kâmil olarak her hali ile Rabbine teveccüh ettiği için ve o makama çıktığı için ve Allahü Teâlâ’nın halife sıfatını, diplomasını ve icazetini kazandığı için bir dizi melek gelir (ki sayısını Allah bilir), onlar seni tasdik ekmek için orada sana secde ederler. Şimdi ne oldu. Bir Alemi Ervah dediğimiz o noktada melekler secde etti. Bir de yeryüzünde İnsan-ı Kâmil icazetini aldık o noktaya çıktık, Rabbimizi temsil edecek donanıma geldik... Onun teyidi yine meleklerdir. Gelir size secde ederler.

 

Bir son secde de beden hayatında, şunu atlamayalım burada 16 hayattan sadece bir beden hayatını anlatıyoruz. Yoksa on altı beden hayatının her birinde ayrı ayrı insana secde ederler. Bir son secde de İnsan-ı Kâmil olarak bu beden âlemini terk ettiğinizde yine melekler size musallada secde ederler. Sizin İnsani Kamil olduğunuzu tasdikler yani onaylarlar.

 

Şimdi insan böyle bir varlık. Allahü Teâlâ o kadar önem vermiş. Yükselmişte yükseltmiş, yükseltmiş. Ruh’una bağlamış ki bu en büyük şeref. Sonra kendisinin şerefini taşıma yetkisini bizlere vermiş. İşte iman edenlerin önce bunu düşünmeleri ve bunu idrak etmeleri lazımdır. Bizler Allahü Teâlâ’nın şerefini taşıdığımızın bilincinde olmalıyız. Her halimiz; oturuşumuz, kalkışımız, her hal ve hareketimiz o şekilde olmalıdır. Onunla beraber Allahü Teâlâ’nın sayısız isminin güç ve kudretlerini taşıyor olduğumuzu bilmemiz lazımdır.

 

İstivayı daha önce de anlatmıştık. Sitemizde farklı makaleler içinde bulabilirsiniz. Şimdi baştan bir daha altı aşamada yaratılışı hatırlarsak istiva orada da geçiyordu. Allah Celle Celaluhu "Yerleri ve gökleri altı aşamada yarattı ve arşa istiva etti” buyuruyor. Rahman kâinat ve içindekilerle beraberdir.

 

Bu varlık nasıl başlamıştır? Allahü Teâlâ’nın zatından zatına tecellisiyle sayısız isim güç ve kuvvetleri nurlarından insanların manevi bedenlerinin yani Nur bedenlerinin yaratılışını kitaplarımızda anlatmıştık. İşte ilk istiva odur. Allahü Teâlâ bizleri sayısız isimlerinin güç ve kudretlerinden cem edip orada Nur bedende insanlar yaptı. O Nur bedendeki insanları döndü Ruh’una bağladı. Ruhuna bağlaması demek; Allahü Teâlâ’nın varlığında olan tüm ilimleri bize yüklemesi demektir. Bizim ilk tanışmamız, bilişimiz o şekilde sessiz sözsüz oldu. Daha sonra bizi Ruh’una bağlamasıyla aşırı bir samimiyet, burada aşırı derken laubali değil de, birbirimizi bilmek yani bir tarafta Allah Celle Celaluhu tecelli ederken, tecelliyatı olarak bizler kendimizi farklı iki halde gördük. Birincisi Allah Celle Celaluhu tecelli ederken sayısız isimleri ile beraber gördük kendisini, ikinci  olarak da biz beden halinde toplu olarak onun birçok isminin cemi olarak beraberdik. Yani biz Allahü Teâlâ’nın kâinattaki yansıması olduk. Biz Allahü Teâlâ’nın kâinatta sınırlandırılmış ve vücuda gelmiş birer modeli olarak onun huzurunda kendisini tanıttığında, “Evet sen bizim Rabbimizsin Ya Rabbi” dedik. Bunu ne teyit ediyor? Araf Suresinin 172. ayeti. İşte ilk istivası Allahü Teâlâ’nın insanadır ve bu şekil olmuştur.

 

Akabinde her varlığı meydana getirecek Nur tecellileri kâinata yayıldıkça, Allahü Teâlâ’nın isim güç ve kudretleri hangi varlığı meydana getireceğini bildiği için kâinat oluşmaya başladı. Bunları bir araya getiren, dizayn eden, bu mimariyi ortaya koyan ve onları imar eden Rahman’dır. Rahman ismi şerifleri ve Rahman olarak kâinata yansıyan İlah’ın güç ve kudretleridir. Bu Allahü Teâlâ’nın arşa istivası veya Rahman’ın arşa istivası olmuş oluyor.

 

İlkin insana istivası, ikincisi de ondan sonra yaratılmış her varlığa istivasıdır. Yani onlarla onlar içinde onlarla beraber var. Hakikatte var olan İlah ve tecellileri zuhura gelmiş halde, Allah Celle Celaluhu ve yanındaki beraberindeki o sayısız isimlerin güç ve kudretleridir. Onun için istivanın sorulmaması diye bir şey yoktur. Zaten aynı ayetin sonunda "Biz yerleri gökleri ve arasındakileri altı aşamada yarattık ve Arş’a istiva ettik" der. Altında Allahü Teâlâ şöyle diyor; “Ne kadar az düşünüyorsunuz? Bunun üzerine tefekkür etmez misiniz?” Bizzat kendisi orada yaratılış üzerine, istiva üzerine tefekkür etmemizi dileyen Allahü Teâlâ’dır. İşte istivanın ne olduğunu soran bir insana bu cevabın verilmesi gerekirken ona “bu bidattır” denilmesi ayetle taban tabana zıt olmuş olur. İşte bu tür insanların biz mezhep sahibiyiz diye ortaya çıkmaları ile ilim  İslam’dan uzaklaşmış bölücülük, parçalayıcılık ortaya çıkmıştır.

 

Biz biliyoruz ki; bizim varlığımızı meydana getiren her hücrenin en altı olan Nur seviyesine kadar indiğimizde Allahü Teâlâ’nın sayısız isim güç ve kudretlerinin ceminden meydana gelmiş şu halimizi görüyor ve biz ona ne diyoruz? Beden âlemi diyoruz. Bunun aslı İlah’ın sayısız güç ve kudretlerinin bir araya toplanmasıdır. Bununla beraber artık biliyoruz ki bizler Allahü Teâlâ’nın Ruh’una bağlıyız.

 

Allahü Teâlâ’nın Ruh’una bağlı olmak demek; Levh-i Mahfuzuna her an yansıyan, her an yenilenen o ilimlerine de talip olmak ve onları da öğrenmek demektir. İşte bu da Allah Celle Celaluhu’nun insana “ilmen istivası”dır.

 

Allahü Teâlâ diğer varlıklara Rahman olarak istiva etmiştir. Tecelliyatının güç ve kudretleri onu gerektirdiği için bazılarına Allah (c.c.) olarak. bazılarına da Rab olarak istiva etmiştir. Fakat insana o kadar çok isimleri, kuvvetleri ve halleriyle zuhur etmiştir ki insan bunun farkında değildir. İşte bizim size anlatmak istediğimiz de Kur’an-ı Kerim’in derinliklerinde olan bu gerçek İslam’dır. Allahü Teâlâ’nın kâinatta yarattıkları içerisinde kendisine ayna olan tek varlık insandır. Dolayısıyla bizlere istivası sadece Rahman, Allah Celle Celaluhu, Rab Hazretleri olarak değil daha ötelerdeki isim ve sıfatları ile de zuhur etmiştir. Dolayısıyla insan aynı zamanda Allahü Teâlâ’nın Levh-i Mahfuzudur. İnsan aynı zamanda Allahü Teâlâ’nın kâinattaki halifesi ve gölgesidir. Bakara suresi, Hicr suresi ve daha birçok surede bunlar açık açık anlatılıyor. O halde Rahman bizle beraberdir. Allahü Teâlâ bizle beraberdir. Bizim her halimizde, her zerremizde, her varlığımızda, her konuşmamızda, her duymamızda, her görüşümüzde, kanımızın ve zerrelerimizin vücudumuzun içerisinde dolaştığı her noktasında Allahü Teâlâ vardır. Bu bilinçte olursanız sizin varlığınızda lain diye bir şey kalmaz. Çünkü Allah’ın olduğu yerde lain duramaz.

 

Şimdi bu halimizle düşünecek olursak:

Onun Ruh’unu taşıyoruz. Allahü Teâlâ’nın Ruh’unu taşımak demek; onun şerefini de beraber taşımak demektir. İlmini taşıyoruz, beraberinde sayısız isimlerinin tecelliyatlarından bir araya gelmiş bir bedeni taşıyoruz. Nur bedenimizde öyle, enerji bedenimizde öyle ve fiziki bedenimiz de öyle. Bu bilinçle dolaştığımızda bizlerin İnsan-ı Kamil derecesine bir adımı kalmış demektir. Önce bunu ilmel yakin anlayıp bileceğiz. Bunu anlayıp bildikten sonra Rabbimiz bizim ilmel yakinliğimizi tamamladığımızı bizzat kendisi onayladıktan sonra hemen arkasından bizler aynel yakin yani görmeye geçeceğiz.

 

Görme derken burada neyi kastediyoruz? Nur bedenlerde iken Allahü Teâlâ’nın bizleri âlemlerin yaratılışına, kendi yaratılışımıza şahit tuttuğu ve bizzat gösterdiği hali Nur bedenlerde de yaşamak, aynı olayın fizik bedenlerde yani bu bedende de tekrar şahadet âlemine geçmesi olarak algılıyoruz. Bizler ondan sonra hem bu zamandaki yaratılışımızı hem bundan sonraki yaratılışımızı kâinat içerisinde devamlı zuhur eden değişen varlıkların yaratılışlarını, hallerini görmeye başlarız ki buna da “aynel yakinlik” denir.

 

Rabbinin tecellilerini kendi varlığında ve başkalarının varlığında, başka varlıkların varlığında, Allahü Teâlâ’nın tecellilerini kendi varlığında, başka varlıkların varlığında ve üzerindeki tecellilerde temaşa etmeye başlar. Tamamen göremezsiniz ama kısmen temaşa etmeye görmeye başlarsınız. Bu da “aynel yakin”dir. Bunun bir ötesinde İnsan-ı Kâmil makamına tam gelmiş olursunuz. Meleklerin bir daha secdesini alırsınız. Fenafillâh, Fena Fil Rab, yani hangi isminin altında ne kadar misafir olacaksanız mesela Fenafillâh’ta fazla bir zaman duramazsınız. Hemen Allahü Teâlâ sizi Fena Fil Rab’a geçirir. Arkasından Fena Fil Rahman’a, Fena Fil Rahim’e yani sürekli sizi dolaştırır. Biz oraları ne yaparız? Tavaf ederiz. İşte haccın İnsan-ı Kâmil’deki bir zuhuratı da budur. Onun sayısız isimlerini tavaf etmektir ki, o ilk tavafı biz nerede yaptık? Rabbimizin huzurunda, Elest Günündeki o secdemizde yaptık. İşte buna da ne denir? Fenafillâh... Yani Allah’ta varlığımızı kaybetme, bizim varlığımızın onun varlığında hakikatte olduğu gibi yok olduğunun idrakine varmak. İdrakimizi, aklımız ve ilmimizi her şeyimizi Rabbimizin ilmine ve aklına, yaratılmadan evvel olduğu gibi teslim etmektir. Mesele budur. Biz buna da Fenafillâh diyoruz.

 

Bir insan devamlı fenafillâh’ta kalamaz. Allahü Teâlâ her an bir Şen’de olduğu için o kendi isimlerinin güçlerinden birinden alır, diğerine fırlatır. Birinden alır diğerine fırlatır. Hepsinden şereflenelim, hepsinden istifade edelim, hepsinin ayrı ayrı ilimlerinden istifade edelim diye bunu yapar. Böylece kâinattaki halifesini de beden âleminde de olgunlaştırmaya başlar. Bu olgunlaşma ve yükselme bir taraftan insanın lainini eritir. Bu hallerimizi düşünecek olursak hakikatte bunların hepsini yaşıyoruz biz. Kimimiz farkındayız, kimimiz değiliz. İnsan sabah uyanıp gece yatana kadar bu hal sürer. Yattıktan sonra insan zaten Rabbine teslim olur. Bütün hal ve hareketlerinde, yaşayışında, oturuş kalkışında, halka ve mahlukata davranışında bu hallerin bilincinde olarak yürürse yer yüzünde ona “evliya” denir.

 

Yeryüzünde Allahü Teâlâ ona “evliya” der. Ayette “benim veli kullarım” diye geçen “veliyullah” yani Allah’ın (c.c) velileri olmuş olurlar. Veli ne demektir? Veli bir manada halife demektir. Bunlara da halife denir. Mesela siz öğrencinizin velisisiniz. Yani onun her şeyinden sorumlu olan kişisiniz. Allahü Teâlâ’nın velisi olursanız, Allahü Teâlâ’nın kâinattaki her oluşumunun sahibi olmuş olursunuz yani velisi olmuş olursunuz. Her yaratılışın sahibi olmuş olursunuz. Velisi olmuş olursunuz. Buda bizim ulaşabildiğimiz her zerremizden ve ulaşamayacağımız daha ötelerdeki Nur halimize kadar her halimizde bizler bize Rahman’ın dokunduğunun ve Rahman’la birlikte var olduğumuzun, Allahü Teâlâ’nın bize dokunduğunun ve Allahü Teâlâ ile birlikte var olduğumuzun en büyük ispatıdır.

 

Cafer İskenderoğlu