Kur'an-ı Kerimden Ayetler

 MAKALELER 

RUH

Veyes-elûneke ‘ani-rrûh(i)(s) kuli-rrûhu min emri rabbî vemâ ûtîtum mine-l’ilmi illâ kalîlâ(n) – İsra 85

 

Sana Ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir. (TDV Meali)

 

Ruh; Allahü Teâlâ’nın İlah halinin bir yansımasıdır. Ruh, İlah halinin hayat kaynağıdır. Allah’ın (c.c) ebedi hayat kaynağıdır. Allahü Teâlâ’nın bir başka halidir. Ruh’un sonradan yaratılması ve ruhlar âlemi diye bir şey yoktur. Bu kavramlar sadece tasvir için vardır. Aksine Ruh parçalanmaz ve bölünmez. Ruh’un her anı, her yeri de birbirine benzemez. İnsanda bağlandığı noktadan insan o ilimleri alır.

 

Ruh öyle bir yapıya sahiptir ki bir başkasının bedeni ile sizin bedeninizin bağlandığı nokta arasında; insana gelen bilgi akışı, ilim akışı, her andaki Şen’in akışı (onun ilmi de oradan gelir), Rabbimize yakınlık akışı ve O’nun her an kâinata yaydığı halinin ayetlerinin yapısının algılanması, duyulması başkadır. İşte O’na senin bağlandığın nokta ile bir başkasının bağlandığı nokta arasında fark vardır.

 

Allahü Teâlâ’nın her an Şen’de olması aynı zamanda o sonsuz Ruhunun her zerresinin, her noktasının da ayrı bir Şen de olması demektir. Tasvir etmeye kalkarsak bunun basit bir örneğini bir parça okyanuslarda da görebilirsiniz. Okyanuslar bütün deniz varlıklarını bir araya alıyorlar. Yapısında her noktada hep hidrojen ve oksijen molekülleri gördüğünüz gibi onlara yaklaştığınız zaman başka moleküller de olduğunu fark edersiniz. Bunlar fizik âlemin örnekleridir, anlamanız için söylediğimiz şeylerdir. Aksine Ruhta fizik âlemin örneklerini bulmanız mümkün değildir. Hatta Ruh’un Nur yapısı da yoktur. Sadece İlahi tecellinin nur yapıları vardır.

 

Ruh öyle bir haldir ki; “Ruh İlah’ın sonsuzluğunda sakindir”. Dolayısıyla O’nun nur veya ışık saçıcı bir yapısı da yoktur. O bambaşka bir şeydir.

 

Her insanın meşrebi, her insanın Allahü Teâlâ’yı algılaması, her insanın O’ndan gelen ilimleri algılaması her noktada aynı şekilde değildir. Her an Şen’in her ana yansıması da budur. Birbirine asla benzemez. Aynı duyguyu ve tadı almak da mümkün değildir. İnsanlar hangi noktada Ruha bağlanmışlar ise o noktanın kendine gelen akışına göre tat alırlar.

 

Bunun bir misali de insanlar ilmen ve itikat olarak belli bir kalıpta kalırlarsa o kaldığı kalıptaki düşünceleri ile Rablerini tasavvur ederler. Çünkü yeryüzünde kendi varlıklarında Rablerine kavuşmamışlardır. Onlar yeryüzünde beden âlemindeyken fena fil halini yaşamamışlardır. İnşallah bu yolun sonunda büyüklerimizin de bize öğrettikleri ve Allahü Teâlâ’nın bizlere olan sevgisi ile fena fil Rab’ı, fenafillâh’ı yaşama imkânına kavuşuruz.

 

Yeryüzündeki zayıf itikattaki İslam anlayışında herkes Rabbini bir başka türlü tasavvur ediyor. Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.v) Hadis-i şerifinde de buyurduğu gibi, O âlemde yani tekrar Elest gününe döndüğünüzde (bize ahret âlemi olarak anlatılan değil, asıl orada kast edilen Elest gününe döndüğünüzde) insanların çoğu ne yapmış olacaklar? “O’nu unutmuş olacaklar”. İlk gün biz Rabbimizi nasıl gördüysek (ki kendisini bize tanıtırken “ben sizin Rabbinizim” derken hepimiz O’nu bir başka şekilde gördük) dönüşte de o kendi o küçük akıl âlemleri ile, o küçük itikat âlemleriyle Rablerini herkes o şekilde tasavvur edecek.

 

Abdülkerîm Cîlî Hazretlerinin El-İnsân’ül Kâmil kitabında bu konuya Hadis-i Şerif ile değinilmiş. Hadise göre “Cennet ehli cennete vardıkları zaman Cenâb-ı Hakk onlara Cemâl ve Kemâl’inden azamet ve kibriyâ perdesini kaldırarak tecellî edecek ve onlara “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diyecek, onlar da: ”Hayır sen bizim Rabbimiz değilsin diyecekler” ve çok azı secde edecek, diğerleri secde etmeyecek, ikinci defa yine Cenâb-ı Hakk onlara Cemâl ve Kemâl’inden azamet ve kibriyâ perdesini kaldırarak tecellî ettiğinde “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” diyecek onlar yine “hayır” diyecekler. Yine az bir zümre “evet, sen bizim Rabbimizsin” diyerek secde edecekler. Üçüncü defa yine az bir kimse secde edecek, secde etmeyenlere Cenâb-ı Hakk buyuracak ki, “Ey kullarım! Sizinle Rabbiniz arasında bir işaret var mı?” dediği zaman onlar “evet” diyecekler işte o zaman Cenâb-ı Hakk, cennet ehlinin her birerlerinin kafalarındaki silüetlenmiş Rabları şekliyle onlara tecellî ettiğinde, “evet sen bizim Rabbimizsin” diye hepsi secde edecekler.”

 

Çünkü herkes kendi tasavvurunda başka bir hayal kurmuş. O’nu o şekilde algılamış. O’ndan sonra Rabbimiz onların kendi algıladıklarına göre görününce (ki Rab herkese de aynı değil ayrı ayrı görünüyor) “evet, sen bizim Rabbimizsin” diyorlar.

 

Eğer insan o dönüşü insan-ı kâmil olarak yapar ise “Evet! Sen bizim Rabbimizsin” cevabını ilk olarak veriyor. Daha sonra Rabbimiz ne yapıyor? Onları yeniden bir ilim öğretisine alıp, asıl halini yine İnşallah onlara göstermiş oluyor.

 

Burada özellikle kavramanız gereken her insanda Allahü Teâlâ’nın tecellileri değişik olduğudur. Hangi hali ile, hangi ismi ile insana tecelli etti ise o tecellinin o insanda öne çıkma durumu vardır. Bunu da biz hep böyle “halk içinde Hak ile olursak”, kalben her zaman varlığımızda O’nunla beraber oturur, O’nunla beraber kalkarsak, O’nunla beraber yürürsek inşallah en doğruları en güzel bir şekilde ve Allahü Teâlâ’nın size neyi en güzel şekilde layık görmüşse o şekilde algılamanız ile birlikte O’na dönmeniz O’na yürümenizi ikram etmiş olacaktır. 

 

Cafer İSKENDEROĞLU