Kur'an-ı Kerimden Ayetler

 LEDÜN DAMLALARI 

RAHMÂN SURESİ, 3 “HALAKAL İNSAN”

Er Rahmân, Allemel Kur’ân, Halakal İnsan.

 

Er Rahmân; Allah'ın Rahmân ismi ile zuhuru.

Allemel Kur’ân; bütün yaratılmış varlığa ilimlerini öğretti, Kur’ân’ı öğretti. 

Halakal insan; Rahmân ismi ile zuhuru insanı yarattı.

 

Biz; Araf Suresi 172 şahittir ki ilk yaratılışımızı seyrettik ve ilk yaratılışımız Allah’ın (c.c) huzurundaydı diyoruz. O zaman bu ayette “Rahmân insanı yarattı” manasını nasıl açıklayacağız. Aslında Allahü Teâlâ bunun bir sırrını da bize Vakıa Suresi 62. ayeti ile de veriyor; “Ant olsun ki ilk yaratılışınızı bildiniz”. Demek ki insanın yaratılışı tek değil. İşte “halakal insan” ayeti bu hali bizlere açıklıyor.

 

Tek yaratıcı İlah’tır. Allah, Rahmân ve Rahim hepsi İlah'ın tecellileridir, isimleridir. O’nun ayrı ayrı güç ve kudretleri ve ayrı ayrı kâinata yansımalarıdır. Bizi yaratan ise Allah’tır Celle Celaluhu. Çünkü orada kâinat varlık âlemine gelmiş ve Allah (c.c) ismini almış, Allah (c.c) isminden diğer isimler tecelli edip ayrı ayrı hallere geçmiştir. Varlığa geldik ve Rahmân bizi tekrar yaratıyor. Allahü Teâlâ da Rahmân Suresi'nin üçüncü ayetinde “Halakal insan - İnsanı yarattı” diyor. Kim yarattı diyor? “Rahmân yarattı”...

 

Birinci ve ikinci ayetleri açarken “insan inşa edendir ve bütün bu ilimleri alandır” dedik. Peki, “halakal  insan” yani bu “yaratılan insan” nedir? Bizler Elest gününde Nur bedenlerde var idik. Orada yaratılışımızı da seyrettik. Bedenlerin yani erkek ve dişilerin yaratılışını da seyrettik. Hatta onların cinsiyetsiz bir âlemden cinsiyet âlemine geçtiğini, kendi varlıklarından eşlerini çıkardıklarını da orada izledik. Ama bütün bunlara rağmen Allahü Teâlâ Rahmân’la birlikte “halakal insan” diyor. O noktaya kadar ise Allahü Teâlâ Bakara Suresi 30 ve 31’inci ayetlerde “Ben kendime yeryüzünde yani âlemlerde, bütün kâinatta bir halife yaratacağım” diye belirttiği “Halef” halimizi ortaya koyuyordu. O bizi Nur âlemde yarattı, Elest gününde ilimlerimizi öğretti ve fizik bedenlerimizin yaratılışını seyrettirdi. İşte o fizik bedenlerimizi yaratan Rahmân’dır. Biz fizik bedenlerimizi yaratılışını seyrettik, oraya kadar biz Nur âlemdeydik ve Rahmân orada bize müsaade etti. Biz o bedenlerinin içini, dışını her tarafını orada gezdik ve öğrendik. O bedenlerimizi nasıl kullanılacağımızı ve sayısız bir şekilde onlara zürriyetimizi nasıl yerleştireceğimizi, onlarda nasıl geri zuhur ettireceğimizi de işte orada bize öğreten Rahmân’dı. Allahü Teâlâ’nın Rahmân Suresi 3. ayetinde bildirdiği “halakal insan” hali budur. İnsanın basit bir yaratılışı yoktur. Allahü Teâlâ’nın hiçbir işi, hiçbir yaratması basit değildir.

 

İnsanın Nur bedenlerdeki asıl hali hâlâ Elest’tedir. Fizik âlemdeki yapılarımız ise halden hale ve bedenden bedene geçmektedir. O halde insan hem Nur âleminde hem de fizik âlemde vardır. İnsan hem yaratılışın ilk gününde hem de altı aşamayı tamamladıktan sonra Rahmân tarafından beden âlemi olarak yaratılan ve Rahmân tarafından beden âlemi ile ilgili tüm ilimleri tekrardan öğrenen, kâinatı inşa edebilecek bir yapıda bizleri dizayn eden bir yaratılışta vardır.

 

Rahmân Suresi'nin içindeki “halakal insan” budur. Çünkü Allahü Teâlâ bir sonraki ayette diyor ki; “ona Kur'an'ı açıklamayı öğretti” yani yaptıklarını beyan etmeyi öğretti. O beyan; o ilimlerle iştigal edip o ilimlerle inşa etmektir. Beyan göstermektir. Örneğin bir konuda dilekçe verip konuyu anlatmak da beyandır. “Allemel beyan”; “İnsan kendini beyan etti, varlık olarak ortaya koydu". Bütün âlemleri inşa etti yani onları da beyan etti. Rahmân Suresi 4. ayetini de yine detaylı biçimde anlatacağız.

 

Bizler Rabbimizin huzurunda sonsuz ilimleri öğrendik. O ilimler bizim genlerimize Elest’te yerleşti. Elest gününde aldığımız o ilimleri yani o geni de  Allahü Teâlâ yaratılışın üçüncü aşamasında yani fizik âlemine geçtiğimiz aşamada Rahmân'a teslim etti. Rahmân işte o moleküllerden, o yapılardan yani o genden insanın fizik âlemini yarattı. Biz o yaratılışı seyrettik. Rahmân fizik âlemde, kendi istivası ve kuşatması ile kendi yaşayacağımız âlemleri yaratma ilmini de, inşa etme ilmini de tekrardan orada bize öğretti ve bizle beraber de varlık âleminde göründü.

 

“Halakal insan” “tekrar yaratılıştır”. Nur bedenlerde ilk kez yaratıldık ve yaratılışa şahit tutulduk. Ondan sonra da Rahmân ile olan yolculuğumuz ise yeniden yaratılışımızdır. Araf Suresi 172. ayetinde Allahü Teâlâ Âdem’den bahsediyor. Âdem’de mana yaratılan insandır. Elest’te bütün insanlar Rab’de birdik. Rahmân’da birdik, Rahim’de birdik, İlah’ta birdik. Sonra zamana tabii olduk, fert fert varlık âlemine geldik. Allahü Teâlâ bunları bize ayetleri ile öğretiyor. Ondan sonra Araf Suresi 172. ayetinde Allahü Teâlâ; “ben size varlık âleminde, zuhur âleminde, hacmi ve ağırlığı olan bu âlemde sizin içinde yaşayabileceğiniz, içinde oluşabileceğiniz bir bedene yerleştiriyorum. Dilerseniz nur olarak dolaşın, dilerseniz enerji olarak dolaşın, dilerseniz bulunduğunuz gezegenlerde fizik bedenlerde dolaşın” demektedir. “Onların zürriyetlerini dopdolu bir gemide taşımamız da onlar için büyük bir ibrettir Yasin, 41”. Bu ayetle de Allahü Teâlâ tekrar dönüp bizlere; “zürriyetlerinizi, kendi varlığınızdaki kendi kopyalarınızı, tayyi mekân eden, gezegenden gezegene, galaksiden galaksiye, kâinattan kâinata geçen o yapılarınızla sizi biz çeşitli yerlerde, çeşitli yarattığımız kâinatlar içerisinde taşıdık” diyor.

 

Yasin Suresi’nin 41, 42, 43 ve 44’üncü ayetleri nasıl taşındığımızı ve o taşınmayı kendi kontrolümüze alıp da nasıl yapabileceğimizi anlatır. Yasin Suresi bu ilimleri anlatırken dahi bizler manayı bilmediğimiz için ezberlenmiş bir davranış olarak hâlâ onu ölülerin arkasından kabristanlıklarda, cenazelerde okuyoruz.

 

Demek ki bizler kendi asıl bedenlerimizin içerisine diğer kopyalarımızı zürriyet olarak ve sayısını Allahü Teâlâ’nın bileceği kadarını yerleştirdik. Bunu da yine “tohum” misali ile ilişkilendirebiliriz. Bir tohumun içerisinde kendi sonsuz kopyası vardır. Bizler sonsuzluk kapsanmaz diyoruz. Halbuki bir tohuma baktığımızda görüyoruz ki Rabbimiz onu kapsamış, etrafını sınırlamış ve örnek olarak da gözümüzün önüne koymuş. Bu açıdan insana baktığımızda demek ki bizler Rabbimizin asıl varlığına göre negatif âlemdeyiz. Eğer pozitif âlemde olsa idik sonsuzluğu görebilecektik. Bizler negatif âlemde sınırlanmış bir haldeyiz. Sonsuzluk nasıl sınırlanır veya başka hale nasıl geçer? İnsan bedeni sınırlıymış gibi görünse de kendi sonsuz kopyasını taşıdığı için nasıl böyle sonsuz bir hal alır veya ebedi bir hayatı nasıl yaşar? Allahü Teâlâ'nın sayısız isimleri de kendi halifesi olduğuna göre Rahmân'ın da kendi içerisinde sonsuz kopyası var mıdır? Bunlar çok zor sorular olarak görünse de bizler tüm bu soruların cevabını huzurunda bizzat Rabbimizden öğrendik. Tek yapmamız gereken bunları hatırlamak. İnşallah kitaplarımız da sizlerin bunları hatırlamasına vesile olacaktır.

 

Allahü Teâlâ Araf Suresi 172. ayetinde bizlere; “Âdem’in varlığına zürriyetleri yerleştirmeden önce yani ikinci aşamada, Nur bedende biz sizleri hem kâinatın ve içindekilerinin yaratılışına hem de sizin kendi yaratılışlarınıza şahit tuttuk” diyor. Bunu ayet söylüyor. Demek ki bizlerin o bilgisi de oradan verildi. Allahü Teâlâ, Rabbimiz, Rab öğretmenimiz bize Nur bedenlerde tüm hayatlarımızın, tüm yaşantılarımızın, kâinat ve içindekilerin ilimlerini verdiği gibi zürriyetlerimizi gezegenden gezegene, bedenden bedene veya belli bir beden içerisinde nasıl taşıyacağımızı, oradan nasıl çift hale geçip bir tanesi ile zürriyetimizi sürdürürken, bir tanesi ile de kendimizi kopyalayacağımızın ilmini de veriyor. Fizik alemde bizler çocuklarımız aracılığıyla zürriyetlerimizi sürdürüyoruz ve bunu biliyoruz. Bir diğeri ile de kendinizi çoğaltabiliyorsunuz. Her insanın en az yedi bedeni olduğunu daha önceki kitaplarımızda ve sitemizde yayınladığımız makalelerimizde belirtmiştik. İşte bizler o ilme yani bedenlerimizi çoğaltma ilmine yine Rabbimiz tarafından Elest’te sahip olduk. Bugün küçücük bir genin kendini kopyalayabildiğini bilim söyleyip ispat etmişken Allah’ın (c.c) kendisine halife seçtiği insan neden kendini kopyalamasın?

 

Cafer İSKENDEROĞLU