Kur'an-ı Kerimden Ayetler

 LEDÜN DAMLALARI 

EN-EL HAK SIRRI

 

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


Uzun zamandan beri sizlere En-el Hak konusunu anlatmak istiyordum. Uzaklardan bir kardeşimin göndermiş olduğu sorular bu konuyu açmama vesile oldu. Bu kardeşim aşağıdaki soruları sormuş bende acizane tek tek cevaplamaya ve bu konuda sizlere de bir ışık tutmaya çalışacağım.

 

 

 

 

 

 


..... 

Selamünaleyküm hocam.

Sizlere birinci sorum şöyledir; En-el Hakkın asıl manası nedir? Allah ile bütünleşmek manasıyla, “Allah bende, ben Allah'ta” sırrını benimsemek Allah'a şirk koşmak mıdır?

 


İkinci sorum ise; Kur'an'da "namaz" kelimesinin geçmediğini biliyoruz, benim bildiğim kadarıyla "salad" kelimesi geçer. Nisa suresinde geçtiği gibi yürürken ve yan yatarken dahi "salad (namaz)" nasıl olur? Eğer Allah'ı anmak zikr etmekse, günde 5 vaktin ikisini yan yatıp salad etmemizde bir sakınca var mıdır?  Birde söylentilerde namazın günde 5 vakitten fazla farz kılındığını, Peygamber Efendimize (s.a.v.) gelen şikayetler doğrultusunda bir nevi pazarlık edip 5 vakte indirdiğini hatta 5 vakti çok görenlere “benim daha azını istemeye yüzüm yok” dediğini duyuyoruz. Ne derece doğrudur? Yazılarınızda ayrıca Muaviyenin Kur'an'ı nasıl tahrif ettiğini anlatırsanız insanlar biraz daha gönül gözünü açacaktır. Kur'an'daki asıl tahrifatın nereden itibaren başladığını tüm Müslüman kardeşlerimize birilerinin anlatması gerek. Bu konuda da sizlere büyük görevler düşüyor. Allah sabır versin hocam”.

.......


 
1. Soruya Cevap:  En-el Hak’ın Manası...


Allah-u Teala tüm kainatı ve içindekileri yaratmadan önce, tüm yaratılan varlıklar Allah-u Teala’nın Ama denilen gaip ötesi varlığında ilk önceleri bilinçsiz olarak ve şimdiki zamanın alimlerinin çözemediği kainattaki “karanlık madde” diye adlandırdıkları varlık olarak var idik.


Allah-u Teala ne zamanki kainatı ve içindekileri yaratmayı dileyince biz insanlara bilinç bahşederek ilk yaratılışımızda bizleri birer Nurani varlıklar olarak yarattı ve ELEST testine tabi tuttu. Bu yaratılış ve Allah-u Teala’ya teslim oluşumuzun şahidi Araf Suresinin 172. ayetidir. Sonra Nurani insan nesli, önce enerji haline döndürüldü sonra da maddenin en küçük yapısı olan Kur'an'da “balçık” olarak geçen atomların en küçük yapısına ardından atom, molekül ve hücre olarak değişimler geçiren varlıklarımız Ademlerin varlıklarına zürriyet olarak yerleştirildi. Tüm yaşanan bu süreci insanın bir hücre şeklindeki varlığı Ademin beline yerleştirilirken o ana kadar yaşadıklarını unutmaması için Allah-u Teala tarafından o hücre şeklindeki varlıklarımızın Levh-i mahfuzlarına “DNA” olarak kaydedildi. Ardından bir bahane ile Ademler ve eşleri Cennet Aleminden nesillerini devam ettirecekleri gezegenlere yerleştirildiler. İşte dünya âleminde insan vücut bulurken, üst üste ve yan yana birleşerek çoğalan hücrelerinde içindeki ilimler ve geçmişte yaşanan hatıralar cisim olarak var olmakta olan insana, yüzü asıl Levh-i Mahfuza dönük olarak nakşedildi. Yani bu İlahi İlimler insanın DNA’larında ezelden beri mevcuttur.

 


İnsan, ilk yaratıldığında negatif sonsuz Alemde var edilmiştir. Zahir Alemde insanın varlığı cismi ile sınırlı kalmıştır yani sonsuz kainata bakın o kainatın içerisinde bizim dünya toz zerresi kadar bile yokken o dünyanın içerisinde insanın cismi ne kadar yer işgal eder ki? İşte kainat da Allah-u Teala’nın varlığında yine bir elektron tanesi kadar yer tutamaz. Peki bu kadar küçük bir Alemdeki esamesi bile belli olmayan bir insan nasıl En- el Hak yani “Ben Allahım” diyebilir?

 

En büyük ibadet; gönülde ve düşüncede Allah-u Teala ile her an beraber olmaktır. Bu konuda Resulullah Efendimizin (s.a.v.) şu sözü çok önemlidir; “Benim Allah ile öyle zamanlarım vardır ki oraya kimse giremez”

 


Her zerresi Allah-u Teala’nın varlığından yaratılan insan her an Allah ile olmaktan dolayı öyle bir noktaya ulaşır ki, cisim aleminden geriye doğru yaratılış anına doğru ilmen ve hal ile seyahat eder. Varlığını kaplayan, yukarıda anlattığımız insanın her zerresindeki ilimler ve hatırlamalar açılarak, insanı yaratılış anından da öteye götürerek, Allah-u Teala’nın Ama halindeki halini hatırlar, idrak eder ve Ama'da bütünleşir. Bu hali yaşayan bir insanın cisim bedenindeki varlığının dilinden “En-el Hak” kelimesi zuhur eder ancak bu hali yaşayan insanın cisim bedeni bu halin farkında değildir, onun cisim bedeni o an sekerat halindedir. Çünkü bu hali yaşayan insan, geriye miraç ederek Ama'daki varlığının Allah'a ait olduğunu fark etmiştir. İşte "En-el Hak" hali budur. Bizim gibi sıradan bir insanın “En-el Hak” demesi şeran haramdır. O halleri yaşamayan bir insanın taklit olarak “En-el Hak” demesi sizin vücudunuzdaki bir hücrenin siz olduğunuzu iddia etmesi gibidir. "En- el Hak" mertebesi manevi bir makamdır.


 
2. Soruya Cevap: Kur'an'da namaz kelimesinin geçmediğini biliyoruz, benim bildiğim kadarıyla salat kelimesi geçer. Nisa suresinde geçtiği gibi yürürken ve yan yatarken dahi salat (namaz) nasıl olur?
 
Namaz kelimesi Farsça'dır. Farsça'da "ibadet" anlamındadır. Salat "ibadet" etmek demektir. Zikir, hac, oruç, zekat, tefekkür vs bunların hepsi "Salat"tır, "ibadettir". Bu ibadetlerin en üstünü her an Allah ile beraber olduğunu bilmek ve tefekkür etmektir.


Resulullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor; “Bir saatlik tefekkür yetmiş bin yıllık nafile ibadetten evladır.”

 

Namaz konusunda Allah ile pazarlık edip kırk vakitten beş vakte düşürülmesi Emevilerin uydurmasıdır. Resulullah Efendimizin (s.a.v.) her hali Allah-u Teala’ya karşı EDEP halindedir. Bu hal ona yakışmaz. Ancak Resulullah Efendimiz (s.a.v.) namazı beş vakit farz olarak bildirmiştir. Biz onun sünnetine uymakla mükellefiz. Beş vakit namaz farzı artırılıp eksiltilemez. Kur'an'ı Allah-u Teala koruyacağına söz vermiştir bu ayetle sabittir:
 
“Kuran’ı kesinlikle Biz indirdik; elbette onu yine Biz koruyacağız.” HİCR SURESİ-9


Emeviler döneminde itibaren Arap dili üzerinde çeşitli oyunlar oynanarak meallerde tahribata yoluna gidilmiştir. Bu durum halen devam etmektedir.


 
Cafer İskenderoğlu