Kur'an-ı Kerimden Ayetler

 LEDÜN DAMLALARI 

DABBETÜ'L ARZ

 

Dabbetü’l arz konusuna girmeden önce Yecüc ve Mecüc hakkında kısa bir bilgi daha eklemek, akıllarınıza gelen bazı sorulara cevap olacaktır.

 

Yecüc ve Mecüc hakkındaki bir önceki yazımdaki bilgiler sizlere belkide garip gelmiştir. Biz bin yıldan fazla bir süre içerisinde Yecüc ve Mecüclerin demir yığınları ile oluşturulmuş ve üzerine bakır eriyiği dökülmüş bir dağın içinden çıkıp gelecekleri hikayeleri ile bilgilendik. Dünyada demir yığını suni bir dağ olsaydı, yeryüzünü didik didik arayan bilim adamları bu dağı çoktan bulmuş olurlardı ya da uzaydan yeryüzünü tarayan uydular tarafından şimdiye kadar tesbit edilirdi.


Bu konu ile ilgili ayetlere tam manası ile meal verilebilseydi Yecüc ve Mecüclerin uzayın derinliklerine gönderildikleri ve gelecekleri yolun kapatıldığını, o yolun Allahü Teâlâ tarafından açılacağını ve aynı yoldan gelecekleri önceden anlaşılabilirdi. Ancak, Allahü Teâlâ ayette “vakti gelince” diye buyuruyor.

 
Yecüc ve Mecüclerin Uzaydan Gelecekleri Ayette Nasıl Anlatılıyor?


“Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc (sedleri) açıldığı ve onlar her tepeden akın ettiği zaman;”  Enbiya-96 (TDV Meali)
 

Yukarıda TDV mealinin konuyla ilgili açıklaması var. Enbiya suresinin 96. ayetini yeniden yorumlarsak anlamı şöyle olur:


“Hatta iza fütihat ye'cucü ve me'cucü ve hüm min külli hadebiy yensilun” Enbiya-96


Enbiya suresinin 96. ayetinde geçen “hadeb” kelimesi Arapçada "kambur" anlamına gelir. Bizim UFO adıyla bildiğimiz gök cisimleri de dikkat ederseniz “kamburu olan tabak” gibidir. Allahü Teâlâ bu Ayette “dağın tepesi” ya da “dağın içinden” kelamlarını söyleyebilirdi. Ama öyle demiyor “hüm min külli hadebiy” buyuruyor. Yani “onların hepsi kambur (UFO) HADEB cinsinden” diyor "Hadeb" bu ayette uçan cisimlere temsili olarak verilen isimdir, benzetmedir ve kapatılan gök kapısını “fütihat” "fethedeceklerini, açacaklarını" beyan ediyor. Şimdi bu manaya göre Enbiya 96. ayetin asıl manası şudur:


“Ve dahi (gök kapıları) fethedilip açıldığı zaman Yecüc ve Mecüc tüm (topyekün) kamburlar (binek araçları) ile hızla saldırırlar” Enbiya-96


Ayettede anlaşıldığı gibi Yecüc ve Mecüc vakti geldiği zaman daha önce Zülkarneyn (as) tarafından kapatılan ve kendilerinin izlediği "gök kapısını" açarak (fethederek) kambur şeklindeki uçan cisimlerle aniden ve topyekün (külli) saldıracaklardır.

 

Yukarıdaki resimde kamburu olan uçan cisimler görülüyor.


Şimdi Dabbetü’l arz konusuna gelelim.


Dabbe, Arapçada “canlı varlık” anlamındadır. “Dabbetü’l arz” ise yerin derinliklerinden çıkacak hayvan anlamındadır. Hadislerde Dabbetü’l arz misallerle anlatılmıştır. Çünkü o zamanın insanlarına bu günün Gen teknolojisi ancak misallerle anlatılabilirdi.


Resulullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor;


“Çıkacak olan Dabbe, Salih Peygamberin sütten kesilmiş yavrusudur. Ana deve öldürülünce yavrusu kaçtı ve önünde büyük bir taş açılıp yavru deve taşın içine girdikten sonra taş devenin üzerine kapandı. İşte o yavru (dabbe) Allah’ın izniyle çıkma zamanına kadar orada (taşın içinde) gizlidir.”


Salih Peygamber binlerce yıl önce yaşamıştır. O günden zamanımıza kadar bir hayvanın taş içinde ancak fosili kalır. Fosiller de binlerce yıldan beri yerin altında taşlaşmıştır. Zaten Resulullah Efendimiz de (s.a.v.) bunu anlatmıştır. Salih Peygamberin devesi ise olaya misaldir yani bu hadiste "bir hayvanın geni" misal veriliyor.


Amr bin as şöyle diyor;
“Dabbetül arz Mekke'de bir ağaç içinde çıkar, başı bulutlara ulaşır”


Bu söz de misali anlatımdır. Mekke'de o kadar iri cüsseli bir hayvanın içinden çıkabileceği ya da içine sığabileceği büyüklükte bir ağaç yoktur. Arapçada “secere” ağaç anlamındadır. Ayrıca “secere” soy anlamına da gelir. Burada “secere” hayvanın hücreleri içindeki Genlerini temsil ediyor. Bunu yanında Dabbenin küçücük bir yerden çıkacağına işaret eden bir başka hadisi şerif de vardır.


Resulullah Efendimiz şöyle buyuruyor;
Büreyde (ra) şöyle dedi;
Resul-i Ekrem Efendimiz beni Mekke yakınındaki sahrada bir yere götürdü. Orası kumluk bir arazi idi. Mütakiben Resulullah şöyle dedi; “dabbetül arz bu mevziden çıkacak”. Birde baktım ki, orası baş parmakla şehadet parmağı arası bir yerdir.


Hadisde anlaşılan; Resulullah Efendimizin (s.a.v.) Büreyde'ye (ra) anlattığı, Dabbenin çok küçük bir mecrada çıkacak olmasıdır. Buraya kadar özetlersek; Dabbe eski çağlarda yaşamış bir hayvanın seceresinden yani soyundan zamanımızın GEN tekniği ile üretilecektir. Nitekim günümüzde bu tür çalışmalar vardır. Bu konuda kısa bir alıntı şöyle diyor:

 

.......

North Carolina üniversitesinde araştırmacı olan biyolog Mary Higby Schweitzer bir dinazorun kaval kemiği içersinde genetik materyal içeren yumuşak doku buldu (Tyrannosauruz rexe ait bir kaval kemiğinden).


Kemiği bulduktan sonra bu yumuşak dokunun farkına varan Schweitzer, yumuşak dokuyu, kemiksi dokuyu çok zayıf bir asit içersinde çözerek elde etti. Bu yumuşak doku 68 milyon yaşında hala yumuşaklığını koruyan hücreler ve kan damarlarına benzeyen yapılardan oluşuyor. Dinozorun kemiğinden elde edilen dokuları, Dinozorun en yakın akrabası olan canlıların kemik dokuları ile karşılaştırdıklarında ise bu yapıların arasıda büyük benzerlikler olduğunu kabul ettiler.

 

Bu hücrelerin organik materyal içerdiğini belirten araştırmacılar, eğer DNA ve protein gibi molekülleri izole edebilirlerse Dinazorların hücre fizyolojisi ve biyokimyası hakkında bilgi edinebileceklerini söylüyorlar.

......


Zaten Arapçada “debb” kelimesi hafif yürüme, debelenme yani kısa ve hızlı haraketli canlı anlamına da gelir. Hücreleri mikroskop altında görürseniz, hücrenin içindeki debelenmeler tarifle aynıdır. Hücrelerin içinde bulunan GENlerin de hali böyledir. Genler yapısı itibarı ile devamlı hareketlidir.


Dabbetü’l arz, günümüz bilim adamları tarafından tarihte yaşamış dinozorların Genlerinden üretilecek bir hayvandır. Belkide bu hayvanın Genlerine değişik hayvanların GENleride eklenecek ve ortaya çok garip bir hayvan çıkacaktır. Çağımızın bilimi buna müsaittir. Hatta Perulu bilim adamı Anthony Atala laboratuvarında insan organları yetiştiriyor kaslardan, kan damarlarına, mesanelere ve daha fazlası üzerinde çalışmalar yapıyor.

 

Yakın bir zamanda medikal teknolojiside değişecek. İnsanlar medikallerde canlı yedek organ alabilecekler. Bu konuda basından izlediğimiz kadarı ile epey bir gelişme var. Aşağıdaki kısa bir alıntı bu sahadaki gelişmelerin ne kadar ilerlediğini gösteriyor.


.......

Geçtiğimiz haftalarda, medyayı en fazla ilgilendiren konulardan biri de, İngiltere'deki Bath Üniversitesi araştırmacılarından Profesör Jonathan Slack tarafından, genetik müdahaleyle yeniden programlanarak başı olmayan bir kurbağa embriyonunun geliştirilmesi oldu...


Bu olayın duyulmasının ardından medya üzerinden, aklın sınırlarını zorlayarak mümkün ihtimaller üzerine ateşli tartışmalar yürütüldü. Bazı bilim adamları tarafından getirilen, bu gelişmenin "bilimsel faşizme" yolaçacağı yönlü çekincelerin üzerinde fazla durulmayarak, tartışmalar esasta "yedek organ üretimi" ve "başsız insan" noktalarında odaklaştı. 


İnsanlar nihayet kendi dokularından alınarak üretilerek depolanacak organlar sayesinde, olası hastalıklar, yaşlanma veya kazalar neticesinde ihtiyaç duyacakları organlara anında sahip olacaklar ve bu organlar bizzat kendi dokularından üretildiği için vücuda uyum gösterme diye bir sorun da kalmayacaktı! Hastalanan, arızalanan, bozulan, eskiyen, tipi beğenilmeyen organların sürekli değiştirilerek yenilenmesi sayesinde mükemmel bir görünüşe ve ölümsüzlüğe bile erişilecekti.

 

........


Ölümsüzlüğün insan eliyle bulunması konusunda bilim adamları yanılıyorlar. Bu konuda başarılı olmaları mümkün değildir. Bilim adamları laboratuvarlarda insanların yedek organlarını üretebilir, bu organların hafızaları boş olduğu için canlı insan bedenine uyum sağlayabilir. İnsandan insana organ naklinde durum farklıdır. Bir insandan nakil için alınan organ o insanın Genlerinin alınan organa verdiği emirlerle doludur. Diğer insanın Genlerinin emir sırası ise değişiktir. Bu sebeple bir insanın organı başka insana uyum sağlayamıyor. Genlerin ayrı vücutlarda gönderdiği sinyal emirleri çakışıyor ve nakledilen organ kısa zamanda iflas ediyor. Zaten insanın organları kendi kendilerini yenileyecek kabiliyette yaratılmıştır hatta komple İnsan vücudu da üretebilirler ancak ona RUH vermezler. Çünkü Ruhu yalnız Allahü Teâlâ verebilir. İnsanın hayat kaynağı RUH'tur. Ruh Allahü Teâlâ'nın özelliğidir. İnsandan başka bir canlıda da bulunmaz. Diğer canlılar Allahü Teâlâ'nın HAY sıfatının tecellisi altında hayat bulurlar. Allahü Teâlâ yerdeki ve gökteki diğer canlıları ve bilimi insanın emrine vermiştir. Bu sebeple bilim canlı hayvan üretebilir.


Dabbenin geçtiği Neml suresinin 82. ayeti de günümüzde yanlış yorumlanmıştır:

“O söz başlarına geldiği (kıyamet yaklaştığı) zaman, onlara yerden bir dâbbe (mahlûk) çıkarırız da, bu onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.”  Neml-82 (TDV Meali)


Yukarıdaki yorumda Dabbenin insanlarla konuştuğu sanılmıştır. Oysa orada konuşanlar Dabbeyi üreten Müslüman olmayan bilim adamlarıdır. Bugün nasıl İslamı bilimden uzak bir Din gibi göstermeye çalışıyorlarsa o zamanda o kibirle konuşacaklardır. “Bakın bizler bilimde ne kadar ilerdeyiz sizin Dininiz ve Kitabınız sizleri geri bıraktı” şekinde konuşup Kur'an ayetlerini küçümseyecekledir.

 

Neml-82. ayetinin verdiği haber budur. Oysa Kur'an Dabbeyi üreteceklerini bin dörtyüz yıl önce kendilerine ve dünyaya haber vererek muhteşem bir mucizesini daha ortaya koymuştur. Burada makam için birbirini yiyen Müslüman bilim adamlarını esefle anmak gerekiyor. Ayetin doğru yorumu ise şöyledir:


Ve iza vekaal kavlü aleyhim ahracna lehüm dabbetem minel erdı tükellimühüm ennen nase kanu bi ayatina la yukınun Neml-82


“Ve onlar (İslam olamayan bilim adamları) vakti gelipte dabbeyi ortaya çıkarınca (kibirle) konuşacaklar ayetlerimize yakınlık göstermeyeceklerdir.” Neml-82


Dabbe ve daha başka canlı varlık üretilmesi çalışmaları başlamış ve devam ediyor. Bazı ülkeler ise vahşi hayvanlar üreterek bunları geleceğin savaşlarında kullanmayı planlıyor.


Cafer İskenderoğlu