Kur'an-ı Kerimden Ayetler

 LEDÜN DAMLALARI 

DEHR SURESİ

 

Bismillâhirrahmânirrahîm
1. İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?
2. Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden (erkek ve kadının dölünden) yarattık; onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık.
3. Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.
4. Doğrusu biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.
5. İyiler ise, kâfûr katılmış bir kadehten (cennet şarabı) içerler.
6. (Bu) Allah'ın has kullarının içtikleri ve akıttıkça akıttıkları bir pınardır.
7. O kullar, şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarak verdikleri sözü yerine getirirler.
8. Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler.
Âyetin «alâ hubbihî» kısmına, «kendi canları çekmesine rağmen» yerine «Allah sevgisiyle» manası da verilebilir.
9. «Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz.»
10. «Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O'nun azabına uğramaktan) korkarız» (derler).
11. İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.
12. Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve (cenetteki) ipekleri lütfeder.
13. Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar; ne yakıcı sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk.
14. (Cennet ağaçlarının) gölgeleri, üzerlerine sarkar; kolayca koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur.
15, 16. Yanlarında, gümüş kaplar ve billûr kâselerle, gümüş beyazlığında (billûr gibi) şeffaf kupalarla dolaşılır ki, sâkiler bunu (cennet şarabını) ölçüsünce tayin ve takdir ederler.
Müfessirler, cennet kapları, kupaları ve kâselerinin gümüş ve billûrla tanıtılmasının, sadece bilinmeyeni bilinenle anlatmak maksadıyla yapılmış bir teşbih olduğunu belirtirler. Nitekim Abdullah b. Abbas, «Cennetteki nimetlerle dünyadakiler arasında isimlerinden başka bir benzerlik yoktur» demiştir.
17. Onlara orada bir kâseden içirilir ki (bu şarabın) karışımında zencefil vardır.
18. (Bu şarap) orada bir pınardandır ki adına Selsebîl denir.
19. O insanların etrafında öyle ölümsüz genç nedîmler dolaşır ki, onları gördüğünde, etrafa saçılıp dağılmış inciler sanırsın.
20. Ne yana bakarsan bak, (yığınla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün.
21. Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır; gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki içirir.
22. (Onlara şöyle denir:) Bu, sizin için bir mükâfattır. Sizin gayretiniz karşılığını bulmuştur.
23. (Resûlüm!) Kur'an'ı sana biz, evet biz indirdik.
24. Artık Rabbinin hükmüne (boyun eğip) sabret; onlardan hiçbir günahkâra, yahut hiçbir nanköre boyun eğme.
25. Sabah akşam Rabbinin ismini yâdet.
26. Gecenin bir kısmında O'na secde et; gecenin uzun bir bölümünde de O'nu tesbih et.
Bazı tefsirlerde belirtildiğine göre 25. âyette sabah, öğle ve ikindi namazlarına, 26. âyetin ilk cümlesinde akşam ve yatsı namazına, ikinci cümlesinde ise, Peygamber Efendimiz’e farz olan teheccüd namazına işaret edilmiştir.
27. Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (ahireti) ihmal ediyorlar.
28. Onları biz yarattık; onların yaratılışını sapasağlam yaptık. Dilediğimizde (kendilerini yok eder) yerlerine benzerlerini getiririz.
Âyetin son kısmı şöyle de anlaşılmıştır: «Eğer istersek, kendilerini helâk eder, aynı beden sağlığında yeniden yaratırız.» Bu manası ile âyet, öldürdükten sonra tekrar diriltmenin, Allah’ın kudreti dahilinde olduğunu anlatmaktadır.
29. Şüphesiz ki bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol tutar.
30. Sizler ancak Rabbinizin dilemesi (izin vermesi) sayesinde (bir şeyi) dileyebilirsiniz. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.
31. O, dilediğini rahmetine dahil eder. Zalimlere gelince, onlar için elem verici bir azap hazırlamıştır.  (T.D.V. Meali)


Rahman suresinin 29. ayetinde Allahu Teala, kendisinin her an yaratma halinde olduğunu buyurur. Bu öyle bir yaratma ki zamanın olmadığı yerde, sayısız defa sayısız kainatlar yaratır. Bu kainatları, sayısız isimlerinin nurlarından yaratır ve bir birine benzemeyen güneşler, yıldızlar, uydular ve Dünya gibi insanın yaşayabileceği gezegenler yaratır. Bu gezegenlere her an sayısız Ademler ve eşlerini yaratır. O dünyaları, bu yarattığı insanlarla doldurur ve donatır. Onlara sayısız nimetler olarak ağaçlar, bitkiler, hayvanlar, dağlar tepeler, denizler vb. ile süsler.

 

Allahu Teala, bir şeninde, kainatın içindeki bu insanları, yaratıldığı kainatlarla birlikte yok eder ve yeniden yaratır. Bu yaradılışlar ve yok oluşlar peş peşe olur. Allah'ın, her Şen’inin içerisinde 16 defa da tekerrür eder. İşte insanlar, bu sayısız yaratılışlar içerisinde, her yaratılışında daha da olgunlaşarak, Allahu Teala’nın sayısız Şen’lerinin bir şeninde, 16 defa yaratılır. Diğer bir Şen’e geçmeden önce, 16. yaratılışında bir insanın çıkabileceği en olgun seviyeye çıkarak, son yaratılışının son ölümünde yeni bir yaratılış Şen’ine geçmeden önce, Allahu Teala o insanın varlığını nuru ala nura dönüştürür. O insanı, kendisine ait olan sayısız isimlerine yeni bir isim olarak ekler. Allahu Teala’ya isim olan o insan, hangi isme layık görüldüyse o ismin güç ve kudretleriyle de donanır. İşte Cennet-i Ala dedikleri bu makamdır.

 

Yoksa cennet, yukarıdaki meallerde anlatıldığı gibi, İnsanların su ve şarap fışkırtma oyunu oynadığı bir mahal değildir. Orası cennet kadınlarıyla oynaşıp zebercet koltuklara oturup keyif çatılacak bir makam da değildir. Allahu Teala insanlara böyle basit şeyler vaad etmedi. Onun vaad ettiği, Nur suresinin 35. ayetinde de belirttiği gibi bir batında (Şen’de) (yahutta bir Ama'dan yayılma) 16 defa ayrı ayrı yaratılarak, zeytinin içinden yağının çıkması gibi olgunlaşarak, nurani bir fanus içerisinde ebedi Ruha bağlanarak, Allahu Teala’ya isim olma şerefini kazanmaktır. Cenneti Ala, bu hali kazanmaktır.

 

Sonunda Allahu Teala, Ama haline kattığı olgun insandan yarattığı o ismi, yeni bir Şen’in önüne katarak, kainatta yeni yaratılışlarla ve yok oluşlarla ebediyete kadar kendi varlığı içerisinde döndürür. İşte bu yaratılışları Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kendi devrindeki yaşayan insanlara ve bizlere rumuzlu olarak şöyle anlatmıştır:


“Halanız olan hurma ağacına saygı gösteriniz! Çünkü, ilk hurma ağacı, Âdem Aleyhisselâmın çamuru artıklarından yaratıldı” buyruldu. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bildirdiğine göre bir kudsî hadiste Cenâb-ı Allah şöyle buyurmuştur: "Âdemoğlu dehre söverek beni ezalandırır, halbuki ben dehr’im. Her emir benim elimdedir. Geceyi gündüzü ben idare ederim." (Buhârî, Tefsiru Süre 45/1; Tevhid, 35; Edeb,101; Müslim, Elfâz,1,2, 5, 6; Ebû Dâvûd, Edeb,169).

 

Yine "Sakın sizden biriniz: Vay dehrin musibetine, demesin. Çünkü dehr ancak Allah'tır" ve "Dehre sövmeyin. Çünkü dehr ancak Allah'tır" buyurmuştur. (Buhârî, Edeb, 101; Müslim, Elfâz, 4; Muvatta'. Kelâm, 3).


Yukarıdaki hadislerin açıklamasını yapacak olursak; insanın sayısız yaratılışı, sonsuz dehr içerisinde yaratılan ve küresel olarak genişleyen, yaratılmışlara mahsus zaman ırmakları içerisindeki peş peşe yaratılışları, hurma ve hurma çiçeklerine benzetilmiştir. Hurma çiçeklerinin salkımları ayette “kafur” olarak geçmektedir. Adem’in akrabası demek, Ademin sayısız olarak bedenlenmesidir. İlk yaratılışta Adem, hem erkek hem dişidir. Allahın "ol" emriyle Ademdeki dişiler ayrılıp; ademler, eşleri ve onların sulbleri peş peşe dizilen hurma çiçekleri gibi Allah'ın sayısız şenlerinde sayısız defa yaratılmıştır.

 

Yukarıdaki hadislerde anlatılmak istenen budur. Bu yaratılışlar reenkarnasyon değildir. Her yaratılışta insanlar ayrı ayrı gezegenle de doğarlar. Bu peş peşe yaratılış, ayette “selasile” olarak geçer. Her yaratılışta insanın edindiği beden ayette “Aglal” olarak geçer. Bu halleri Allahu Teala ikram edip yakıştırmıştır ki, bu hal, ayette “kes’en” olarak geçer.


İnsana bahşedilen hayatın ve ölümün bir defa olduğunu sananları, Allahu Teala Casiye suresinin 24. ayetinde uyarmıştır:
“Ve kalu ma hiye illa hayatüned dünya nemutü ve nahya ve ma yühliküna illed dehr ve ma lehüm bi zalike min ılm in hüm illa yezunun”  Casiye-24.
 

“Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder. Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar”.  Casiye-24.


Yukarıdaki ayette de görüldüğü gibi, insanlara ve kainatlara tek hayat ve ölümün bahşedildiğini düşünmek, ancak onların zanlarıdır.

Dehr, yani İnsan suresi, insanın Allah'ın bir Şen’indeki yaratılışlarını anlatmaktadır.


Şimdi özet olarak anlattığımız bilgiler ışığında, Dehr (insan) suresini yeniden yorumlayalım:


 

DEHR SURESİ


Bismillâhirrahmânirrahîm
 
1. Hel eta alel'insani hıynüm mined dehri lem yekun şey'en mezkura.

1. İnsanın (fizik bedeni), tüm zamanların içinde toplandığı ve zamansızlığın ta kendisi olan Dehr’in dahilinde geçirdiği süre, anılacak kadar uzun değildir.

 

2.İnna halaknel'insane min nutfetin emşacin nebteliyhi fece'alnahu semiy'an basıyra.
2. (çünkü) Biz insanın fizik bedenini, sayısız ismimizin güçlerinden ve kudretlerinden birbirine karıştırdığımız bir zerreden ot gibi bitirdik. Onu işitir ve görür kıldık.
 
3.İnna hedeynahussebiyle imma şakirav ve imma kefura.
3. Muhakkak ki biz insana (elest günü) doğru yolu gösterdik. İster şükredip (Allah'ın kendisine öğrettiklerini hatırlayıp ve gereğini yerine getirip sonsuz yaratılışa hak kazansın), ister hakkı gizleyip (kendisine öğretilenleri hatırlamayıp) sonsuz yaratılıştan mahrum olsun.
NOT:  Sonsuz yaratılıştan mahrum olmak, cehennemde olmaktır.
 
4. İnna a'tedna lilkafiriyne selasile ve ağlalen ve se'ıyren.
4. Muhakkak ki biz (doğru yolu seçen insanlar için) (Dehrin dahilinde) “kafur” (hurma çiçekleri) gibi peş peşe dizilmiş yeni yaratılışlar “selasile” bir hayattan, diğer bir hayata “sarir’’ geçen dolaşan sonsuz bir yolculuk hazırladık.
 
5. İnnel'ebrare yeşrebune min ke'sin kane mizacuha kafur
5. Muhakkak ki biz ebrar olanlara (insanı kamillere), (ke’sen) onlara yakışacak şekilde ve her biri ayrı ayrı fıtratta aynı hurma çiçekleri gibi peş peşe dizilmiş hayatlar zerk edeceğiz (içireceğiz).
 
6. Aynen yeşrebu biha 'ıbadullahi yufecciruneha tefciyra.
6. Allahı bilen abidler, bir hayattan yeni bir hayata doğarlar aynı suyu kesilmeyen bir pınar gibi.
 
7. Yufune binnezri ve yehafune yevmen kane şerruhu mustetıyren.
7. O abidler ki Allah'a (nezir) tazim ederler. Yaşadıkları gezegende yayılması muhtemel şerri (mustetir) gizlerler.
 
8. Ve yut'ımunetta'ame 'ala hubbihi miskiynen ve yetiymen ve esiyren.
8. (O abidler ki) esire, yetime, yoksula sevgi gösterirler onlara yardım edip yedirirler.
 
9. İnnema nut'ımukum livechillahi la nuriydu minkum cezaen ve la şukuren.
9. (O abidler ihtiyaç sahiplerine derler ki) biz size; Allah'ın vechine mazhar olmak için yardım ediyoruz. Karşılığında bir teşekkür istemiyoruz
 
10. İnna nehafu min rabbina yevmen 'abusen kamtariyren.
10. Çünkü biz kavuşma gününde Allah'ın vechine mazhar olamamaktan dolayı yüzlerimizin abus hale gelmesinden korkuyoruz.
 
11. Fevekahumullahu şerre zalikelyevmi ve lakkahum nadreten ve sururen.
11. (Oysa) Allah, o abid kullarını kavuşma gününün mahrumiyetinden korur, onların varlıklarını sevinç ve nur verir.
 
12. Ve cezahum bima saberu cenneten ve hariyren.
12. Allah, onların sabırlarına karşılık (olarak) cennet (Allah'ın vechi) ve ipek (gibi latif ve her şekle dönüşebilen soft yani ışık bir beden) ile huzuruna aldı.
 
13. Muttekiiyne fiyha 'alel'eraiki la yerevne fiyha şemsen ve la zemheriyren.
13. Muttaki (ameli salih olanlar) Allah'ın vechinde “eraik’’ yeni bedenleri ile sanki güneşin nurunun içindedirler. Onlara artık karanlık (cehalet) yoktur.
 
14. Ve daniyeten 'aleyhim zılaluha ve zullilet kutufuha tezliylen.
14. (O ameli Salihler), Allah'ın esmasının gölgelerine yakin oldular ve onlar, Allah'a yaklaştırıldılar. Allah'ın emrine hazır olarak (Allah'a yeni bir isim olmak için) olgunlaştırıldılar.
 
15. Ve yutafu 'aleyhim bianiyetin min fıddatin ve ekvabin kanet kavariyle.
15. (O ameli Salihler), billur (saydam) ve gümüş gibi parlayan yeni bedenleri (ekvab) ile Allah'ın esmasının içinde tavaf ederler.
 
16. Kavariyle min fıddatin kadderuha takdiyren.
16. (O ameli Salihler) billur (saydam) ve gümüş gibi parlayan yeni bedenleri ile tavaf ettikleri esmadan takdir edilen miktar kadar mükafatlandırılırlar.
 
17. Ve yuskavne fiyha ke'sen kane mizacuha zencebiylen.
17. (O ameli Salihlere), nur bedenlerinde onlara yakışacak şekilde Allah'ın esmasında (sayısız) ilimle sunulur.
 
18. Aynen fiyha tusemma selsebiylen.
18. (O ameli Salihlere), esmanın içinde ve esmanın ilimlerinden (sebil) büyük yol açılır.
 
19. Ve yetufu 'aleyhim vildanun muhalledune iza reeytehum hasibtehum lu'luen mensuren.
19. O ölümsüzlüğe hak kazanmış, ameli salih olan gençleri gördüğün zaman, onları sonsuzluğa saçılmış inciler sanırsın.
 
20. Ve iza reeyte semme reeyte ne'ıymen ve mulken kebiyren
20. Sonsuzlukta nereye dönsen, baksan sonsuz bir mülk ve saltanat görürsün.
 
21. Aliyehum siyabu sundusin hudrun ve istebrakun ve hullu esavire min fıddatin ve sekahum rabbuhum şeraben tahuren.
21. Onların Rabbi, o saliherin yeni bedenlerine çok temiz kirlerden arındırılarak seçilmiş bir hayat içirdi. Onlar atlasa benzeyen sonsuzlukta yeşil nur bedenler giydiler, onların sonsuzluktaki bu görüntüleri sanki gümüş halkalar gibidir.
 
22. İnne haza kane lekum cezaen ve kane sa'yukum meşkuren.
22. O Salihlerin sonsuzlukta ki bu görüntüleri, kesinlikle amelleri için bir mükafattır.
 
23.İnna nahnu nezzelna 'aleykelkur'ane tenziylen.
23. Ey Resulüm sen beden alemindeyken, şüphesiz biz sana Kur'an'ı ayet ayet indirdik.
 
24. Fasbir lihukmi rabbike ve la tutı' minhum asimen ev kefuren.
24. O halde Rabbinin hükmüne sabret, Rabbinin ayetlerini gizleyenlere uyma.
 
25. Veskurisme rabbike bukreten ve asıylen.
25. Akşam ve yarın Rabbinin ismini zikret.
 
26. Ve minelleyli fescud lehu ve sebbıhhu leylen taviylen.
26. Ve gecenin bir kısmında Allah'a secde et Allah'ı çokça tesbih et.
 
27. İnne haulai yuhıbbunel'acilete ve yezerune veraehum yevmen sekıylen.
27. Şüphesiz ki salih olmayanlar dünyayı seviyorlar, Allah'ın gelecek günlerdeki ikramlarını istemiyorlar. Onlar için o gün çok zordur.
 
28. Nahnu halaknahum ve şededna esrehum ve iza şi'na beddelna emsalehum tebdiylen.
28. Biz insanları yarattık, (çeşitli esmalarımızın) kudret ve kuvvetleriyle donattık. (gelecekte) Onları yeniden yaratmayı diledik. İnsanları (dünya hayatındaki bedenlerine benzeyen fakat şeffaf olan) emsalleriyle yeniden yaratırız.
 
29. İnne hazihi tezkiretun femen şaettehaze ila rabbihi sebiylen.
29. Kesinlikle bu bir hatırlatmadır. Artık kim dilerse, Rabbinin isimlerinden olmak için gerçek yola girer.
 
30. Ve ma teşaune illa en yeşaallahu innallahe kane 'aliymen hakiymen.
30. Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah Alimdir ve hikmet sahibidir.
 
31. Yudhılu men yeşau fiv rahmetihi vezzalimiyne e'adde lehum 'azaben eliymen.
31. Allah dilediğini rahmetine (esmasına) dahil eder (esmasını, esmasının içinde tavaf ettirir). Kendine zalim olanlar için bu ikramdan mahrum olmak azaptır.
 

Allah’a emanet olun…

 

Cafer İskenderoğlu